100 Yılın 100 Eseri

Aganta Burina Burinata

1946

Bodrum’a varınca duyacağımı umduğum tadı bulamadım. İnsan bir mevsimde bir ağacın muayyen bir dalında bir yemiş buluyor. Yiyor ve hoşuna gidiyor. Bir mevsim sonra yine aynı dalda aynı yemişi arıyor, ya yemiş o dalda bulunmuyor ya da bulunursa hoşa gitmiyor. Belki de yemişi arayan değişmiş bulunuyor.

İnsan keşfetmek, öteye varmak, yeniye açılmak özleyişiyle ceviz kabuğu kadar bir tekneye biner, iki buçuk arşın bez parçasıyla göklerin rüzgârını çalar da, elâlemin muhakkak “ölümdür, deliliktir” diye bağrışıp ayak diremelerine kulak asmadan açılıp gider ve yeni dünyalar, yeni âlemler bulur.

En güzel bir masal bile iki kere dinlenmez, bin kere tekrarlanan kuru lafa ne diyelim?

Ölmeden önce insan yaşar. Bu dükkânın içinde sürdüğüm hayata yaşamak mı denir? Bu yaşamak değil, uzun ölüm.

Toprak kadına benzer, bağrına attığın tohumu sana çiçek ve yemiş diye yetiştirir.

İnsanın parası olmalı da, çoluğu çocuğu koca bir kayığa doldurmalı; bugün bu koya demir atmalı, yarın öteki koya palamar bağlamalı. Çoluk çocuk biraz dünya yüzü görsün bari.

Kaptanın iyisi fırtınada, dostun gerçeği de fıkaralık, hastalık ve hapishanede belli olurmuş.

Ümitlerim, göl sularının üzerinde şişen hayvan leşlerine döndüler

Halikarnas Balıkçısı

1890-1973

Daha sonra Kabaağaçlı soyadını alan Musa Cevat Şakir, edebî hayatında pek çok farklı müstear kullansa da “Halikarnas Balıkçısı” namı isminin önüne geçer. Sadrazam Cevat Paşa’nın kardeşi, tarihçi, yazar, vezir Mehmet Şakir Paşa ile Sare İsmet Hanım’ın oğlu olan Cevat Şakir, 1890’da babasının sefirlik görevi dolayısıyla bulundukları Girit’te dünyaya gelir. Çocukluğu, babasının elçi olarak bulunduğu Atina’da ve Büyükada’da geçen yazarın, mezun olduğu Robert Kolej’in son sınıfında olduğu 1904’te “İkdam”da ilk yazıları yayımlanır. İngiltere’de Oxford Üniversitesi Yeni Çağ Tarihi Bölümü’nde okuyan Kabaağaçlı, 1913’te evlendiği İtalyan eşiyle İtalya’da kaldığı bir yılda resim dersleri alır, İtalyanca ve Latince öğrenir. Cevat Şakir 1914’te babası Şakir Paşa’yı Afyon’da tabancasından çıkan tek kurşunla öldürünce on dört yıl hapis cezasına çarptırılır, ancak vereme yakalandığı için yedi yıl sonra serbest bırakılır. 1925’te kaleme aldığı bir yazı sebebiyle halkı askerlikten soğuttuğu gerekçesiyle Ankara İstiklâl Mahkemesi’nce üç yıl süreyle Bodrum’a kalebent olarak gönderilir. Bu cezasının ilk yılı dolduğunda doğan oğlu sebebiyle İstanbul’a döner ve matbuatta oğlunun ismi Sina’yı müstear olarak kullanarak yazılar kaleme alır. Cezasının tamamlandığı 1928’de kendi arzusuyla tekrar Bodrum’a dönerek İzmir’e yerleşeceği 1947 yılına kadar burada yaşayan Cevat Şakir, eserlerini, Bodrum’un Antik dönemdeki adı olan Halikarnassos’tan mülhem “Halikarnas Balıkçısı” takma adıyla yazmaya başlar. İzmir’e yerleştikten sonra “Demokrat İzmir” gazetesinde gazeteciliğe ve yazı hayatına devam ederken turist rehberliği de yapar. İzmir’den Bodrum’a kadar Ege kıyılarını “mavi yolculuk” adını verdiği rota ile gezdiren Halikarnas Balıkçısı, 13 Ekim 1973’te İzmir’de hayatını kaybeder. Vasiyeti üzerine Bodrum’da Gümbet koyuna bakan Türbetepe’ye defnedilir. Mitoloji, deniz, denizciler, doğa, kuşlar ve balıklar roman ve öykülerinin başlıca konusudur. Halikarnas Balıkçısı, Yunan ve Roma medeniyeti olarak görülen kültürün temelinin Anadolu olduğunu öne sürer. Grek mitolojisinin, Homeros’un, Sappho’nun, Anadolu’nun antik kentlerinin Yunan kültürüne mal edilmesine karşı çıkıp, tüm bunların Anadolu’nun kültürü olduğunu savunan Kabaağaçlı; Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu, Derman Bayladı, Vedat Günyol, Bedri Rahmi ve Cengiz Bektaş gibi birçok aydının benimsediği Mavi Anadoluculuk fikrinin öncülerindendir. Balıkçıyı bir romancı olarak Melville ve Conrad ile karşılaştıran Tahir Alangu, “Halikarnas Balıkçısı’nın eserlerini, tabiattaki işlenmemiş ama bütün tabiiliğiyle ortaya çıkmış cevherlere” benzetir. Bir denizcilik terimi olan, “Aganta Burina Burinata”, “serenlerin üstündeki üst ve alt yelkenleri tut” anlamına gelir ve bir geminin denize açılma anını ve gemiye hız kazandırılması gereken anlarda yelkenlerin kullanılmasını ifade eder. Aynı zamanda yazarın ilk romanı olan “Aganta Burina Burinata”, kısmen otobiyografik unsurlar da taşır. Roman kahramanı Mahmut’un babası Süleyman Kaptan, denizin zorluklarından ve tehlikelerinden sıkılmış bir denizcidir. Mahmut’un babası için deniz ölüm, toprak yaşam demektir. Bu yüzden oğlu Mahmut’un denizci olmasını istemez. Mahmut’un amcası Davut ise denizden kopamayan deniz âşığı bir denizcidir ve Mahmut, amcasına özenir. Roman boyunca toprak insanı ile deniz insanları karşılaştırılır ve deniz insanları üstün tutulur.