100 Yılın 100 Eseri

Bize Göre

1928

Aşk yabani bir hayvandır. Kanunlar haricinde, isyan ve ihtilal dağlarında yaşar. Ancak gece karanlıklar basınca, gizli yollardan şehre girer ve bahçelerin tarhını, ağaçlı caddelerin banklarını alt üst eder..

Dikkat, bekleyiş, uyanıklık durumunda, yay gibi gerilmiş duran adam esneyemez. Esnemek, savaş ve savunma durumunu terk etmiş, tam bir güven içinde olduğunu hisseden vücudun mutlu teslimiyetidir.

En eski edebiyattan en yenisine kadar, her dilde, şiirin konusu eş değil, sevgilidir; hayaller ve benzetmeler hep sevgilinin süzgün gözleri ve karanlık kirpikleri etrafında pervaneler gibi uçuşur. Kahramanı eş ve konusu evlilik olan hikâyeden daha tatsız ne olabilir.

Aşk geçici, evlilik ise süreklidir. Evliliği, aşkın devamı zannetmiş nice safdil çiftler, üç ay geçmeden dudaklarda ateşin söndüğünü görmüşler ve bir akşam, kendilerini karşı karşıya esner bulmaktan hayret etmişlerdir. Aşk, değişmeyince ölür.

Gerçi iyimserliği saflık derecesine vardıran bazı kalem sahipleri, hâlâ küçük çalı fidanları üzerinde taze güller görmekte ısrar etmektedir. Safdilliğin bu derecesi hakkında fikir bildirmek, ancak tıbbın yetki alanına girer.

Hiçbir şey dil kadar bir ağaca benzer değildir. Diller tıpkı ağaçlar gibi mevsim mevsim rengini kaybeden ölü yapraklarını dökerler ve tazelerini açarlar. Dilin yaprakları kelimelerdir.

Ahmed Hâşim

1887-1933

Ahmed Hâşim, M. Kaya Bilgegil’in arşivde yaptığı tespite göre 1887 yılında Bağdat’ta doğar. Babası Arif Hikmet, Bağdatlı Âlûsîzâdeler’e, annesi Sara Hanım ise Kâhyazâdeler’e mensuptur. Kaymakamlıkta mutasarrıflık yapan babasının Arabistan vilayetlerindeki vazifeleri sebebiyle düzensiz bir tahsil görür Hâşim. Çok sevdiği annesinin ölümü üzerine babasıyla İstanbul’a gelir. Bir yıl Numûne-i Terakkî Mektebi’ne devam ettikten sonra (1896), Galatasaray Sultânîsi’ne yatılı olarak girer (1897). Bu okuldaki sıra arkadaşları arasında Hamdullah Suphi Tanrıöver, İzzet Melih Devrim ve Abdülhak Şinasi Hisar gibi önemli isimler bulunur. Okuldaki edebiyat hocası Ahmed Hikmet Müftüoğlu’nun Hâşim üstünde çok emeği vardır. Galatasaray Lisesi’nde Farsça hocası Muallim Feyzi Efendi, Arapça hocası Zihnî Efendi, kitabet hocası Nâfî Efendi, dil ve imla hocası ise Tevfik Fikret’tir. İlk şiiri “Hayâl-i Aşkım”ı, 1901 yılında Mecmûa-i Edebiyye’de yayımlayan Hâşim, 1907’de Galatasaray Sultânîsi’nden mezun olur ve Reji İdaresi’nde memuriyete başlar, bir taraftan da Mekteb-i Hukuk’a devam eder. İzmir Sultânîsi’nde Fransızca ve edebiyat muallimliği (1910-1914), daha sonra Maliye Nezâreti mütercimliği yapar. Mülkiye’de ve Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nde (Güzel Sanatlar Akademisi) ders verir. Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi başta olmak üzere çeşitli görevlerde bulunur. Reji’de, Maliye’de, Düyûn-ı Umûmiyye’de çalışır ve son zamanlarında Anadolu Demiryolları İdare Heyeti azalığı yapar. 4 Haziran 1933’te vefat eder. Şiirleri kadar nesirleriyle de Türk edebiyatına damgasını vurmuştur Hâşim. Abdülhak Şinasi Hisar, onun nesirleri hakkında, “Ahmed Hâşim’in ince, zarif, nükteli, sanatlı, işlenmiş, kadife gibi yumuşak ve açılmış çiçekler gibi olgun nesrini medh için ne söylense belki az gelir. Ekseriyetle pek zeki ve bazen de için için müstehzi olan bu nesir hakikaten ne güzeldir!” der. Yalın olduğu kadar etkileyici bir üslubu olan deneme/fıkra yazıları kaleme alan Ahmed Hâşim’in “Başlangıç” yazısı, sadece o günün matbuatını değil bugünün medyası ve sosyal medyası adına da isabetli tespitlerle yüklüdür. “Sinema” yazısı o erken dönem sinema algısının özetlendiği bir metindir. “Süleyman Nazif’in Mezarı” da çok etkileyici bir vefa yazısıdır. “Bize Göre” ise gündelik hayattan popüler kültüre, doğadan edebiyata pek çok konuya Ahmed Hâşim’in tecrübe ve muhayyilesinden bakan yazılarla yüklüdür. “Bize Göre”, 1927’de İkdam gazetesinde düzenli olarak yayımlanmaya başlayan yazılardan oluşur. 1928’de kitaplaşan “Bize Göre”de Ahmed Hâşim, gündelik hayata dair, kısa, nükteli ve üsluplu bir dil kullanır. Şiirindeki dil anlayışıyla nesirlerindeki dil anlayışı arasında fark olsa da ikisinde de bariz bir dil titizliği söz konusudur. Ali Canip Yöntem bu nesirleri, “Genç nesil Ahmed Hâşim’i okumalıdır, genç nesle Ahmed Hâşim’i tavsiye etmelidir. Çocuklarımız onda yalnız ifade güzelliği değil, orijinal ve eskimez bir zevk, ince bir zekâ ve emsalsiz bir realist göz bulacaktır,” diyerek selamlar. Ahmet Hamdi Tanpınar ise Hâşim’in düzyazıları için şöyle konuşur: “Hâşim’in nesri, onun rüyasıyla hayat arasına atılmış bir köprüdür. Bu köprüden o, bazen inandığı kıymetlerin propagandasını yapan bir güzellik havarisi, bazen de çirkinlik ve ahmaklık dünyasına akınlar yapan müthiş bir silahşor hâlinde sık sık geçerdi. Tıpkı konuşması gibi.” Mehmet Kaplan, Hâşim’in “Bize Göre”deki yazılarını, Alain’in “Propos”larına benzetir. Ahmed Hâşim, şiirleriyle olduğu kadar nesirleriyle de kendine özgü bir dünya kurmayı başarmış, şiirlerinin o kapalı atmosferiyle nesirlerinin berrak ve aydınlık gökleri arasındaki tezatla da “kendine mahsusluğu” bir kat daha derinleştirmiştir.