100 Yılın 100 Eseri

Çocuk Ve Allah

1940

BU ELLER MİYDİ

Bu eller miydi masallar arasından

Rüyalara uzattığım bu eller miydi.

Arzu dolu, yaşamak dolu,

Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan.

 

Bilyaların aydınlık dünyacıkları

Bu eller miydi hayatı o dünyaların.

Altın bir oyun gibi eserdi

Altın tüylerinden mevsimin rüzgârı.

 

Topraktan evler yapan bu eller miydi

Ki şimdi değmekte toprak olan evlere.

El işi vazifelerinin önünde

Tırnaklarını yiyerek düşünmek ne iydi.

 

Kaybolmuş, o çizgilerden

Falcının saadet dedikleri.

O köylü çakısının kestiği yer

Söğüt dallarından düdük yaparken…

 

Bu eller miydi kesen mavi serçeyi

Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık.

Yorganın altına saklanarak,

Bu eller miydi sevmeyen geceyi.

 

Ayrılmış sevgili oyuncaklardan

Kırmış küçük şişelerini.

Ve her şeyden ve her şeyden sonra

 

Bu eller miydi Allah’a açılan!

Fazıl Hüsnü Dağlarca

1914-2008

Türk şiirinin en velut ve uzun soluklu şiir macerası olan şairlerinden biridir Fazıl Hüsnü Dağlarca. Şiirde ısrar etmiş, istisnalar haricinde başka hiçbir türde kalem oynatmamıştır ve 140 kitaba imza atmıştır. 1914’te İstanbul Ortaköy’de doğar Dağlarca. Subay olan babası Hasan Hüsnü Bey’in görevleri dolayısıyla ilköğrenimini Konya, Kayseri, Adana ve Kozan’da, ortaöğrenimini Tarsus ve Adana’da tamamladıktan sonra babası gibi subay olmak üzere Kuleli Askeri Lisesi’ne kaydolur. İlk şiiri “Yavaşlayan Ömür” 1932 yılının Nisan ayında “İstanbul” dergisinde yayımlanır. Kara Harp Okulu’ndan babasının vefat ettiği 1935 yılında mezun olur Dağlarca. Mezuniyet günü, aynı zamanda ilk kitabı “Havaya Çizilen Dünya”nın da yayım tarihidir. Erzurum’da, Iğdır’da, II. Dünya Savaşı yıllarında ise Trakya’da görev yapar. Askerî okul dolayısıyla yüklendiği mecburi hizmetin bittiği 1950’de istifa eder ve emekli olduğu 1959 yılına kadar çeşitli kamu kurumlarında çalışır. 1940’da yayımlanır “Çocuk ve Allah”. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın o büyük şiir külliyatının neredeyse tamamını gölgede bırakabilecek denli sevilmiş ve şöhret bulmuştur. Ece Ayhan, “Biz, ‘Çocuk ve Allah’tan ve Sait Fâik’ten çıktık,” der. Özgün imge yapısı ile zamanının şiirlerinin içinde ayrıksı bir yerde duran “Çocuk ve Allah”ta çocukluk, insanın henüz dünyaya karışmamış en saf, en nahif hâlini anlatmanın bir aracıdır. Bir masum yanıyla da tekinsiz bir cephesi vardır bu çocukluğun. Bir yanıyla marazi ve korkuludur bu saflık ve temizlik. “Üfleme bana anneciğim korkuyorum/Dua edip edip, geceleri/Hastayım ama ne kadar güzel/Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.” Çünkü o, “Çocuk ve Allah” ile sadece bir çocuğu değil var oluşu da ilk hâline yakın bir durumda şiirleştirmeye çalışır. Sadece bir insanın değil var olmanın da çocukluğunu anlatır. Kitapta yer alan “Fiilsiz Dünya” şiiri tam da buna işarettir: “Kâinatın sükûn senfonisinde/ Aşkın semalarındaki beyaz bulut/Her şey Allah kadar mevcut ve hareketsiz/Her şey namevcut!” Âlim Kahraman, İslam Ansiklopedisi’nde yer alan Fazıl Hüsnü Dağlarca maddesinde şairin ilham kaynaklarını şu sözlerle özetler: “Dağlarca’nın ilk şiirlerinde heceyi kullanma tekniği bakımından Beş Hececiler’in, metafizik ve kozmik temalar yönünden Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı ve Ahmet Muhip Dıranas’ın etkisinden söz edilmiştir. Asker olarak özellikle Doğu Anadolu’da görev yaptığı sırada gece nöbetlerinde dağlarda bayırlarda tabiatla, yıldızlarla, kozmik âlemle iç içe yaşayan Dağlarca’nın ‘Çocuk ve Allah’taki şiirleri bütün şiir hayatında açık biçimde belirleyici bir yere sahiptir.” Bu özet, aynı zamanda da sonradan çok daha farklı şiirlere imza atan Dağlarca’nın “Çocuk ve Allah”taki poetik evrenine dair de ayrıntılı bir harita olarak okunabilir. Dağlarca, kendini ve gördüğü, dokunduğu, hissettiği her şeyi şiire dönüştürmek için âdeta kendisiyle yarışır. “Şiir bir ağaçsa ben ağacın ta kendisiyim. Çıkan işler ise benim yapraklarımdır. Ben az bile yazmışım. Hatta kendimi suçluyorum. Çünkü şiir yazmadığım her saniyeyi yaşamamış sayarım. Şuna inanın, benim için dize içinde yaşanmamış her şey kayıptır, yoktur!” der Fazıl Hüsnü. Türkçe çok önemlidir Dağlarca için. 1960’tan 1964’e kadar yönettiği derginin adı “Türkçe”dir. 1985’te “Türkçem Benim Ses Bayrağım”ı yayımlayan Dağlarca, 1940’ta “Çocuk ve Allah” ile o bayrağı göndere çekmiş, “Havaya Çizilen Dünya” şairine böylece kavuşmuştur. Şiirleri pek çok dile çevrilen ve birçok ödül kazanan Fazıl Hüsnü Dağlarca, 15 Ekim 2008’de İstanbul’da vefat etmiştir.