100 Yılın 100 Eseri

Çocukluğun Soğuk Geceleri

1980

Sensiz yaşayamam.
-Yaşarsın. Herkes herkessiz yaşayabilir.
Geceleri anneme sokulunca hem soğuktan korunuyorum, hem de yalnızlıktan…
Hiçbir yanlış değişmedi.
Karşı çıkmak istediğim evler, koltuklar, halılar, müzikler, öğretmenler var. Karşı çıkmak istediğim kurallar var. Bir haykırış!
Küçük dünyanız sizin olsun. Bir haykırış!
Kafamda hep saplantılar. Kendimi sürüklüyorum. Aynı korkunç sıkıntıyla.
İnsanlar arasına. Çünkü yerim, insanların arası.

Bazı kitaplar, gerçek yaşamdan daha duyarlı, daha büyük boyutlara götürüyor beni.
Ölüm de bir günlük olay değil mi?
Karşı çıkmak istediğim kurallar var. Bir haykırış! Küçük dünyanız sizin olsun

Tezer Özlü

1943-1986

Tezer Özlü, 10 Eylül 1943 tarihinde Nimet Servet Özlü ve Salih Özlü’nün üçüncü çocuğu olarak, annesinin öğretmenlik yaptığı Kütahya ilinin Simav ilçesinde dünyaya gelir. Tezer Özlü, 1950’de Gerede’de ilkokula başlar. Taksim 29 Ekim İlkokulu’nu bitiren Özlü, 1953 yılında Avusturya Kız Lisesi’ne başlar. Yazarın “Fortuna” adlı ilk öyküsü 1963’te Celal Sılay’ın çıkardığı “Yeni İnsan” dergisinde, sonraki öyküleri de aralıklı olarak başta “Milliyet Sanat” olmak üzere “Yeni Dergi” ve “Yeni Ufuk” gibi dergilerde yayımlanır. 1964’de Türkiye Şeker Fabrikaları Müdürlüğü’nde Almanca çevirmeni olarak çalışmaya başlar. Ankara Sanat Tiyatrosu’nda Brendan Behan’ın “Gizli Ordu” adlı oyununda oynayan Özlü, 1965’te Ingmar Bergman’ın “Yaban Çilekleri” adlı kitabını Bilgi Yayınevi’nden Türkçeye çevirir. 1978 yılında ilk kitabı “Eski Bahçe” yayımlanır. 1980’de “Çocukluğun Soğuk Geceleri” okurla buluşur. “Ev”, “Okul ve Okul Yolu”, “Leo Ferré’nin Konseri” ve “Yeniden Akdeniz” başlıklı dört bölümden oluşan roman, yoğun otobiyografik göndermelerle yüklüdür. Özlü, bu romanını, “Bu kitapta bir şoku anlatmak istedim. On bir yaşındaki, bir Türk küçük burjuva ailesinin çocuğunun, 20 yaşına dek okumak için gönderildiği İstanbul kentindeki çeşitli yabancı okullardan biri olan Avusturya okulunda karşılaştığı Batı kültür ve eğitiminin yarattığı şoku” sözleriyle değerlendirir. Çocukluğuna dayanan ve travmatik evlilik tecrübeleriyle artan -dönem dönem hastanede tedavi olmasına sebep olan- psikolojik rahatsızlıkları, “Çocukluğun Soğuk Geceleri”nin baskın temaları arasında yer alır. 1981’de Berlin’de “Auf den Spuren eines Selbstmords (Bir İntiharın İzinde)” adlı kitabını Almanca olarak yazan Tezer Özlü, 1982 yılında henüz yayımlanmamış bu metinle Marburg Kenti Edebiyat Ödülü’nü alır. 1982 yazında “Hakkâri’de Bir Mevsim”in senaryo çalışmalarına katılır. 1983’te İstanbul’a döner ve yeniden Türk-Alman Kültür Merkezi’nde çalışmaya başlar. 1984 yılında Almancası “Bir İntiharın İzinde” olarak yazılan ödüllü roman Türkçe “Yaşamın Ucuna Yolculuk” adıyla yayımlanır. 1987’de ilk öykü kitabı daha sonra yazdığı öykülerle birlikte “Eski Bahçe-Eski Sevgi” başlığıyla yayımlanır. 18 Şubat 1986’da meme kanseri nedeniyle yaşamanı kaybeden Özlü, Aşiyan Mezarlığı’na defnedilir. 1990 yılında ardında bıraktığı notlardan, günlük parçalarından seçmeler, Sezer Duru’nun çevirisiyle “Kalanlar” başlığıyla yayımlanır. 1998 yılında daha önce yayımlanmamış senaryosu “Zaman Dışı Yaşam” yayımlanır (Yaşamın Ucuna Yolculuk’un senaryoya dönüştürülmüş halidir). Leyla Erbil, “Armağan kitabındaki” yazısında Tezer Özlü’nün son günlerini şöyle anlatmıştır: “Tezer, 1973’ten 1985’e, hasta olduğunu öğrenene kadarki süreyi şoksuz, hastanesiz, hastalıksız yaşadı. En çok birlikte olduğumuz o sürede, kitaplarında da anlattığı biçimde korku ve kaygılarını durdurabilmiş, ‘çılgınlığı’ yenebilmişti. Ancak sürekli baş, diş ağrıları, bel ağrıları çekerdi. 1985’te kanser olduğunu öğrendiğinde yakasına yapışmış olan eski depresyona, gayya kuyusuna indi yeniden.” Sennur Sezer, şöyle anlatır Tezer Özlü’yü: “Yaşamak zorunda olduğu çevreyi, ülkeyi, koşulları değiştirmek isteyen bir genç kadındı. Bunu sessizce, kurallara uymayarak ve onları hafif alaya alarak yaptığını hatırlayalım.” Füsun Akatlı ise, “Çocukluğun Soğuk Geceleri, gidiş-gelişlerin kurgusundaki dengeyle kolaylıkla yinelemeye düşebilecekken, her yineleyişte, yeni bir şey söyleme başarısıyla, kusursuz denebilecek diliyle, olanca yoğunluğuna karşın katılıp kalmayan, hiçbir şeyi abartmayan, okurun duyarlılığına abanmayan duygu düzemiyle ve bütün incelikleriyle; yalnızca ‘ilginç’ olmakla kalmayan, yazınsallık katında da özgün bir yer hak eden bir kitap. Okunmasıyla kazanılabilecekleri hiç azımsanmamalı,” der.