100 Yılın 100 Eseri

Çulluk

1928

Göz ve kalp konuşmaya başladığı zaman neden lisanımız bize ihanet ediyor? Nasıl oluyor da büsbütün yabancı, uzak, ayrı hatta manasız, lüzumsuz kelimeler kalbimizin sırrını dökebiliyor? Nasıl oluyor da aynı kelimeler hem bir vaka anlatıyor hem de bir sırrı ifşa, bir hissi ifade, bir muammayı halledebiliyor?

Ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler. Tahammül edemeyeceğim.

Fakat onda kaçıp kurtulmak için ne bir gayret, ne bir çarpınma, ne küçük bir çırpınış, hiçbir hareket yoktu… Helecanlı bir teslimiyet o kadar…

Kader mi, nasip mi, baht mı, talih mi, birçok isim verilen lakin hakikati, mahiyeti daima meçhul kalan amansız, insafsız kuvvet, insanın boynuna geçirdiği ilmiği, yanılarak olsun çözüp bırakmıyor, bilakis boğup öldürünceye kadar çekip sürüyordu.

Eskiden her şeye omuz silken, kaygı tutmayan, kayıtsız adam, şimdi karanlık ruhlu bir bedbin oluvermişti… Bu, hayat değil, bir işkence, her gün acısı artan bir ıstıraptı.

Mahmud Yesari

1895-1945

Mahmut Yesari, 1895’te İstanbul’un Emirgan semtinde doğar. İstanbul Lisesi mezunu olan Yesari, resim öğrenimi için Avrupa’ya gideceği sırada I. Dünya Savaşı patlak verince Güzel Sanatlar Okulu’na kaydolur, fakat okulu bitirmeden askere alınır ve Anafartalar Cephesi’ne gönderilir. Savaştan döndükten sonra sanat hayatına karikatürle başlayan Mahmut Yesari’nin çizgileri 1918-1919 yıllarında “Diken” ve” Gıdık” dergilerinde yer alır. 1920’lerde oyun yazarlığına yönelen Yesari’nin oyunlarının büyük kısmı Dârülbedâyi tarafından sahnelenir. Daha sonra roman yazmaya başlayan Yesari’nin ilk romanının adı “Namus”tur. Mahmut Yesari, ekonomik sebeplerle hızla ve çokça yazmak zorunda kalmıştır. Nitekim Rauf Mutluay da konuyla ilgili olarak, “Arada insafsız piyasa koşullarının olgunlaşmadan harcadığı yetenekleri, kusursuz biçimine getirmeye fırsat bulamadığı hızlı örnekleri sürenler vardır: Mahmut Yesari…” tespitinde bulunmuştur. Refik Halit Karay ise yazarın romancılığına dair şunları söyler: “Rahmetli Mahmut Yesari, neslinin içinde tek ‘doğuştan romancı’ idi; içinden geleni geldiği gibi yazardı. ‘Şöyle bir cümle kursam hoş düşer, şurasını şöyle yapsam başka tesir eder’ demez, tabiilikten ayrılmaya lüzum görmezdi. Bu itibarla romanlarında ne ‘elit’i kendisine çekmeye çalışan Yakup Kadri’ye ne de orta sınıftan taraftar bulmak gayreti sezilen Reşat Nuri’ye benzerdi.” Reşat Nuri Güntekin ile birlikte çıkardığı “Kelebek” (77 sayı, 1923-24) başta olmak üzere “Resimli Her Şey”, “Yedigün” ve “Yarımay” gibi dergilerde öyküler yayımlayan, gazetelerde romanlar tefrika eden, telif ve uyarlama oyunlar yazan Mahmut Yesari’ye tanınırlığı 1925 yılında yayımlanan “Çoban Yıldızı” adlı romanı getirir. 1927’de yayımlanan “Çulluk” adlı romanı hem bu şöhreti sağlamlaştırır hem de Türk Edebiyatı’nın ilk işçi romanı kabul edilir. Mahmut Yesari, “Çulluk”taki reji fabrikasını yazmak için Reji’de bir hafta işçi olarak çalışmıştır. Yazar, romanda bir yandan fabrika işçilerinin gündelik yaşamlarını, toplumsal çevreleriyle ilişkilerini tasvir ederken, bir yandan da özel olarak kadın işçilerin işçi sağlığı ve iş güvenliği konularını ele almaktadır. Kadınlar, daha şafak sökmeden işe gelmekte ve hiçbir dinlenme izni verilmeden, kıydıkları tütünlerin öldürücü tozlarını içlerine çekerek yaşama tutunmaya çalışmaktadır. “Çulluk” romanı, “teke avı”nı anlatan bir mukaddime bölümü ile başlar. Bu bölümde ava katılanlardan biri diğerlerine hiç çulluk avlayıp avlamadığını sorar ve kendisinin bir su çulluğunu yakalayış biçimini anlatır. Çulluk romanında romandan bağımsız gibi görünen bu kısımda anlatılan su çulluğu, romanın asıl bölümünde Esma’nın simgesel anlatımıdır. Dişiye sahip olmak için çarpışan iki teke ise Murat ve Emmilerin Mustafa’yı sembolize eder. Romanın mukaddime bölümünde bir erkek çulluktan bahsedilmemekle birlikte Murat’ın yaşayış tarzı erkek çulluğunkine uygundur. Zira erkek çulluklar aşk için gezinti yaparken kendilerine belirli bir hedef ve güzergâh tespit etmez, serseri bir âşık gibi arzu ettikleri yere uçarlar. Ömrünün son yıllarında kendinden 14 yaş küçük olan Cahit Uçuk (Cahide Üçok) ile evlenen Mahmut Yesari, 16 Ağustos 1945 günü Yakacık Sanatoryumu’nda veremden hayatını kaybeder ve Çamlıca Çakaldağı’ndaki aile mezarlığında toprağa verilir.