100 Yılın 100 Eseri

Destan Gibi

1946

KAPALI ÇARŞI
Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin,
Sandık odalarında;
Senin de dükkânın öyle kokar işte.
Ablamı tanımazsın,
Hürriyette gelin olacaktı, yaşasaydı;
Bu teller onun telleri,
Bu duvak onun duvağı işte.
Ya bu çamurdaki kadınlar?
Bu mavi mavi,
Bu yeşil yeşil fistanlı…
Geceleri de ayakta mı dururlar böyle?
Ya bu pembezar gömlek?
Onun da bir hikayesi yok mu?
Kapalı Çarşı diyip geçme;
Kapalı Çarşı,
Kapalı kutu

Orhan Veli Kanık

1914-1950

1914’te İstanbul’un Beykoz ilçesinde doğar Orhan Veli Kanık. Babası Mehmet Veli Bey İzmir tüccarlarından Fehmi Bey’in oğludur. Annesi Fatma Nigâr Hanım ise Beykoz eşrafından tüccar Hacı Mehmet Bey’in kızıdır. Nüfus kayıtlarına göre asıl adı Ahmet Orhan olan şair, babasının ismini alarak edebiyat dünyasında Orhan Veli olarak tanınmıştır. Eğitim hayatına Akaretler İlkokulu’nda başlayan, bir yıl sonra Galatasaray Sultânîsi’nin ilkokul kısmında yatılı olarak okuyan Orhan Veli, 1924 yılında ailesiyle beraber geldiği Ankara’da beşinci sınıfa kaydolur ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın o dönem öğretmenlik yaptığı Ankara Lisesi’ni, onun öğrencisi olarak bitirir. Beraber “Garip Hareketi”ni başlattığı Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’la da bu okulda tanışır. İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü kazansa da tamamlayamaz ve PTT Umum Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği’nde memuriyete başlar. II. Dünya Savaşı sıralarında 7 Mayıs 1941’de Gelibolu’da askerlik yapar, 1945-1957 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda çalışır. Ankara’da (1 Ocak 1949-15 Haziran 1950 arasında) 28 sayı çıkardığı “Yaprak” dergisinin işleri nedeniyle Ankara’ya geldiği bir sırada karanlık bir sokakta gece vakti yürürken açılmış bir çukura düşer ve başından darbe alır. Bu olayın ardından İstanbul’a döndüğü 14 Kasım gecesi Şişli’de bir arkadaşını ziyarete gider. O gece, 14 Kasım 1950 tarihinde henüz 36 yaşındayken hayata gözlerini yumar. Ahmet Hamdi Tanpınar, vefatı dolayısıyla şu yazıyı kaleme alır: “Daha orta mektebin birinci sınıfında talebem olan Orhan’ı Cerrahpaşa Hastanesi’nde son defa oksijen çadırının altında yarı çıplak, güçlükle nefes alır ve o kadar güzel hayallerin yakaladığı dünyamızı yalnız akı görünen gözlerinden boşanırken gördüğüm günü hiçbir zaman unutamam. Şiirimize tatlı anlaşmazlığı ve lezzeti getiren zekâ, kendisi olmaktan çıkmıştı.” Orhan Veli, hece ve aruz ölçülerini kullanarak şiire başlar ama zaman içinde bunu reddeder. Yalın bir anlatımı benimseyerek şiir dilini konuşma diline yaklaştırır. Nahid Sırrı Örik, “Varlık” dergisinde Orhan Veli’nin şiirlerini şu sözlerle sunar: “Varlık’ın şiir kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir. Gelecek sayılarımızda onun ve arkadaşları Oktay Rifat, Melih Cevdet ve Mehmet Ali Sel’in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi belirtecektir.” 1941 yılında arkadaşlarıyla birlikte çıkardıkları “Garip” adlı şiir kitabında bu fikirlerinin örnekleri olan şiirleri yayımlar. Garip şiiri hem yıkıcı hem de yapıcı özelliği ile Türk şiirinde bir dönüm noktası kabul edilir. Sait Fâik Abasıyanık da Orhan Veli’yi, “üzerinde en çok durulmuş, zaman zaman alaya alınmış, zaman zaman kendini kabul ettirmiş, tekrar inkâr, tekrar kabul edilmiş; zamanında hem iyi hem kötü şöhrete ermiş bir şair,” olarak tanımlar. Orhan Veli’nin 1946’da basılan “Destan gibi” adlı şiir kitabı Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından resimlendirilir. Kitapta, Orhan Veli Kanık’ın “Garip” kitabında benimsediği birçok poetik ilkeyi terk etmesine şahit olunur. “Garip”teki kısa, nükteli, ironik şiir ya azalmış ya da “Yol Türküleri”nde olduğu gibi tamamen bırakılmıştır. Halk şiiri, “Garip”te olmadığı kadar beslenme kaynağıdır “Destan Gibi”de. “Garip”, Orhan Veli’nin poetikasında önceki şiire göre neyin olmaması gerektiği, “Destan Gibi”de ise neyin olması gerektiği açıklığa kavuşturulur.