100 Yılın 100 Eseri

Dost

1952

Bir pencerenin önündeyim. Camları bana yabancı.

İpsiz, dedim, kendi kendime. Sapsız, bağsız, kopuk, yüreğime yersiz bir sıkıntı çöreklendi. Kırık dökük bir şey, eksik bir şey.

Gerçek ölümün benimki olduğunu iyi biliyorum. İnandıramam. Hiç kimseyi. Hiç kimse, hiç kimseyi inandıramaz. O, inandırdı yokluğuna. Tam yokluğuna. Tam yokluğa
inanıyorum. İnandırmanın korkunç erdemine erdi. Farkında olmadan.

Seninle konuşmaktan yasaklanmak üzülmeye değebilir. Bunu bilemezsin ki. Böyle düşündüğüm için suç yüklenebilirim. Suç yüklenmenin getireceği rahatlığı benimsemeden.

Umut. Bir iğrenç umut. Bütün bildikleri. Anlatamazsın ki!

Yüzünü görememiştim. Annemdi ama! Düz saçlarını, dümdüz, telleri kalın, kestane saçlarını ayırt edebildiğimi sanıyordum. Merdivenin başına gelmişti şimdi. Orada duruyordu. Korkulu. Sessizliği dinliyordu. Sessizlik çatlamıyordu.

İnsan ölmekten değil, ölümden korkarmış. Daha doğrusu unutulmaktan. Yok olup gitmek kötü şey.

Köle özgürlüğüm. Ona bile göz dikilecek öyle mi? Kendime fazla geldiğim yetmiyor. Bir de sen, şu bu…

Vüs’at O. Bener

1922-2005

Tam adı Vüs’at Orhan Bener olan yazar, 10 Mayıs 1922 tarihinde Samsun’da doğar. Bener, tanınmış felsefeci Cemil Sena Ongun’un yeğeni, kendisi gibi edebiyatçı olan Erhan Bener ve Bilge (Bener) Bölükbaşı’nın ağabeyi, Yiğit Bener’in de amcasıdır. Babasının öğretmenlik ve idarecilik görevleri dolayısıyla ilk ve ortaöğrenimlerini farklı yerlerdeki okullarda sürdüren Bener, Kıbrıs’taki İngiliz Koleji’nde başladığı öğrenimine Bursa ve Sivas’ta devam eder; daha sonra ise Bursa Işıklar Askeri Lisesi’ni (1939) ve Kara Harp Okulu’nu (1941) bitirir. Okul sonrası Dikili’de başladığı askerî memuriyet hayatından Kıdemli Yüzbaşı rütbesindeyken 1953 yılında istifa eder. Askerlik mesleğinden ayrıldıktan sonra Ankara Hukuk Fakültesi’nden 1957’de mezun olur. Buradaki öğrenciliği sırasında İstatistik Enstitüsü’nde çalışmaya başlayan Bener, sonrasında “Ulus” gazetesinde düzeltmenlik, Cebeci İmam-Hatip Ortaokulu’nda öğretmenlik, Ticaret Bakanlığı’nda raportörlük, Karayolları Genel Müdürlüğü’nde hukuk müşavirliği görevlerinde bulunur ve 1978 yılında emekli olur. Emekliliğinden sonra da bir sendikada hukuk danışmanı olarak iş hayatını sürdüren Bener, 1992’den sonra ise sadece edebiyat çalışmalarına odaklanır. 1950 yılında New York Herald Tribune ile “İstanbul” gazetesinin ortaklaşa düzenledikleri Dünya Öykü Yarışması’nda “Dost” öyküsüyle üçüncülük ödülü kazanması Bener’in, öykücülüğe başlamasında önemli bir adımdır. “Sarhoşlar” adlı öyküsünün Salim Şengil’in “Seçilmiş Hikâyeler”inde yayımlanmasından sonra ilk öyküleri “Varlık”, “Yeditepe” sayfalarında da yer alır. “Pazar Postası”, “Forum”, “Dönem”, “Özgür İnsan”, “Gergedan”, “Argos”, “Hürriyet Gösteri”, “Defter” ve “Kitap-lık” gibi dergilerde öykü ve diğer çalışmaları yayımlanır. Bazı öyküleri yabancı dillere de çevrilen Bener’in; edebiyat sahasındaki çalışmaları, yıllar içinde, çeşitli ödüllere layık görülür. Bunlar; “Ihlamur Ağacı” için Türk Dil Kurumu Tiyatro Armağanı (1963), “İpin Ucu” için Abdi İpekçi Armağanı (1980-Tuncer Cücenoğlu ile paylaşmıştır), Edebiyatçılar Derneği “Altın Madalya” Onur Ödülü (1992), “Siyah-Beyaz” için Yunus Nadi Yayımlanmamış Öykü Ödülü (1993-Mehmet Zaman Saçlıoğlu ile paylaştı) ve Sedat Semavi Vakfı Edebiyat Ödülü (1993-Oktay Akbal ile paylaştı), Ankara Öykü Günleri Onur Ödülü (1997) ve tiyatro alanındaki çalışmaları için İsmet Küntay Tiyatro Ödülü’dür (2001). Bener, 2005 İstanbul Kitap Fuarı Onur Yazarı seçilmiştir. 31 Mayıs 2005’te vefat eden Bener, Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedilir. Semih Gümüş, Vüs’at O. Bener hakkında, “O, ne denli sıkı denetimliyse; okurun da o denli sıkı denetimli olması, edebiyatın içe dönük yüzüyle o denli iç içe yaşaması, sözcüklerin bile ötesine geçerek harflerin yarattığı dil içi dizgelerin büyüsüne o denli kapılması gerekir. Yanlışa, yersize, gereksize, fazlaya, yalınkata o denli katlanmaz olmanın kolay olmayacağı belli. ‘Dost’ (1952) ve ‘Yaşamasız’ (1957), bu tutumun erken olgunluğunun ürünleriydi; okurun o iki kitapla yakın ilişki kurması da bunun için daha kolaydı,” der. Necip Tosun ise Bener için şunları söyler: “Hayatına ve kendisiyle yapılan söyleşilere baktığımızda Bener’in öykü dünyasını yaşantısal öğelere yasladığını görürüz. Tümüyle yaşanmışlıklardan oluşan benmerkezci bir anlatım, onun öyküsünün kurucu özelliklerinin başında gelir. Bir konuşmasında ‘Yaşamadığım şeyleri iyi yazamıyorum,’ diyen Bener, öykülerinde; anılarının, yaşadıklarının edebiyata değen yanını açığa çıkarır. Ömrünün sonlarında kendisine niçin yazmıyorsun diye soranlara, ‘yazıyı tükettim, uzun sayılabilecek yaşantımda anlatacak ne kaldı daha?’ derken tam da bunları kasteder.”