100 Yılın 100 Eseri

Fahim Bey Ve Biz

1941

‘Birazdan’ geçidi ve ‘yarın’ caddesi insanı ‘hiçbir şey’ şatosuna götürür.

Hükmettiğimizi umduğumuz hislere zincirlerle bağlı mahkumlar olduğumuzu ilmimiz arttıkça anlıyoruz.

Aynı gün içinde saatten saate değişiriz. Kaygısız bir çocuk, hırslı bir genç, uslanmış bir yaşlı adam ve biçare, bunayan bir ihtiyar olabiliriz. Aynı yirmi dört saat içinde yalnız kalmaya susar, başkalarıyla görüşmeye acıkırız. Mevsimlere göre değişen tabiat kadar hislerimize göre de yüzümüz değişir, biz değişiriz.

Hakikati anlamanın ve duymanın muhtelif tarzları vardır. Aklımıza varan bir haber, ruhumuza ermiş sayılmaz. Dünyada bazı gördüğümüz nahoş şeylere inanırız fakat daha derinlerimizde hiç çalkalanmamış bir tabakamızda hiç bozulmamış bir emniyet, ‘Üzülme. Bu sıkıntı daha fazla sürerse sen de uyanırsın’ diye bizi rüya görmekte olduğumuza temin eder.

“Acaba niçin bu mağlup, arada sırada bir muzaffere benziyordu?”

Zira daima böyle, başkalarına acıdığımızı sanırken bile, içimizden mutlak biraz kendimize ağlarız.

Eskiden hep nazla geçen mevsimler artık birer kasırga hızıyla savruluyor. Artık seneler aylar gibi, haftalar günler gibi, saatler dakikalar gibi geçiyor. Zaman bir acele hastalığına tutulmuş da bizi iterek kovalar gibi koşuyor!

Yaşadıkça kendi kabuğunu yetiştiren sümüklü böcek gibi talihimizi biz kendimiz öreriz. Talihimiz bizi tamamlayan kendi varlığımız, kendi kurduğumuz bir ikinci vücudumuzdur ki herkese küserek onun içine çekilmeyi severiz.

Abdülhak Şinasi Hisar

1887-1963

Sonradan Hisar soyadını alacak olan Abdülhak Şinasi Bey, 1887’de, anne tarafından büyükbabası Tophâne-i Âmire kâtiplerinden Muhtar Bey’in Rumelihisarı’ndaki yalısında dünyaya gelir. Babası, Türk basın tarihinde önemli yeri olan Hazîne-i Evrâk, Mürüvvet, İnsâniyet ve Cerîde dergilerini yayımlayan Mahmud Celâleddin Bey, annesi son Belgrat muhafızı Selim Paşa’nın torunu Neyyir Hanım’dır. Kardeşi ise matbuat tarihimizden referans kitaplarından birine imza atan Selim Nüzhet Gerçek’tir. Çocukluğu, kültürlü bir aile ortamı içinde bütün örf ve âdetleriyle canlı bir şekilde yaşamakta olan Boğaziçi yalılarıyla Büyükada ve Çamlıca köşklerinde geçen Abdülhak Şinasi; bir mürebbiyeden Fransızca,- komşuları olan Tevfik Fikret’ten Türkçe öğrenir. 1898’de Mekteb-i Sultaniye’nin yatılı kısmına kaydolan Hisar, 1905’te Paris’e gider. Türkiye’ye döndükten sonra özel sektörde çalışan Hisar, 1936-1948 yıllarında Dışişleri Bakanlığı’na müşavir olur. Bu sıfatıyla, 1945’te San Fransisco’da toplanan ilk Birleşmiş Milletler genel kuruluna katılan Türk delegasyonuna dahil olan Hisar, 1948’de geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle istifa edip İstanbul’a yerleşir. Türk ocakları, Türk Fransız Kültür Cemiyeti, Turing Klüp, Pierre Loti Cemiyeti, Türk Edebiyatçılar Birliği, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul Enstitüsü, Yahya Kemal Enstitüsü gibi dernek ve kuruluşlarda kurucu üye olarak faaliyet gösterir. Son yıllarında Merkez Bankası başmütercimliği yapan Abdülhak Şinasi, 3 Mayıs 1963 günü Nişantaşı’ndaki evinde hayatını kaybeder ve Merkezefendi Kabristanı’na defnedilir. 1941’den itibaren roman, hatıra-hikâye ve monografi tarzındaki eserlerini yayımlamaya başladı (Okay, Aktaş, 1992: 393). Fahim Bey ve Biz, sanatçının kitap olarak yayımlanan ilk eseridir. 1941 yılında neşredilen ve 1942 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası roman yarışmasında üçüncü olan eserde Hisar’ın 1942 yılında yayımlanan Boğaziçi Mehtapları, nesir türünün yapısı bakımından en güçlü eseridir. Abdülhak Şinasi’nin Yahya Kemal’le 1905’te Paris’te başlayan arkadaşlığı, İstanbul’a döndükten sonra da Yahya Kemal’in ölümüne kadar aralıksız elli yıldan fazla sürer. Yahya Kemal’e Veda, bir dostun değerlendirmeleri etrafında yıllarca süren bir dostluğun hikâyesidir. Abdülhak Şinasi, Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı’nda da Hâşim’le Galatasaray Lisesi’nde başlayıp yaklaşık otuz yıl süren bir beraberliğin acı tatlı hâtıralarını anlatır. Ahmed Hâşim’in sanatkâr yanıyla beraber zevkleri, bazı alışkanlıkları, fizikî ve ruhî durumuyla da yakından ilgilenen Abdülhak Şinasi eserinde onun bu tarafına ait ayrıntılı bilgiler verir. Ziya Osman Saba, Hisar hakkında “Yaşamak, tadına varmak saadetine erdiği geçmiş zamanlar, onun üslupçu kalemiyle ne kadar başka türlü dile geliyor, onun tanımış, acımış, sevmiş veya saymış olduğu insanlar nasıl yeniden hayata, dünyaya kavuşup, nasıl bizim de tanıdıklarımız olup çıkıyor, sanki onlar, kim bilir kaç yıl evvel gömüldükleri topraktan silkinerek kalkıyor, bir zamanlar yaşadıkları ve şimdi bir sanat mucizesiyle, yine bırakmış oldukları gibi buldukları semtlerde, evlerde, odalarda, bizim için de, yine konuşuyor, gülüyor, bir zamanlar Abdülhak Şinasi Hisar’ın olduğu kadar, sanki şimdi de bizlerin merhametimizi, sevgimizi kazanmak için acı tatlı maceralarını bir kere daha yaşamaya koyuluyorlar.” der. Selim İleri, “Fahim ve ve Biz” hakkında “Hikâye adını tercih ettiği romanlarını, kuşakdaşı yazarlardan farklı olarak, olgunluk yıllarında yayınlamış. “Fahim Bey ve Biz” başı çekiyor. Bu eser, yaşantı, gözlem, anı ve kurmaca karışımı bir roman niteliğiyle edebiyatımızın yetkin verimlerinden biridir. İmparatorluğun son dönem insanlarından Fahim Bey’i aile hayatı, çevresi, çalışma hayatı, özlemleri, tasarıları, düşleriyle kaleme getiren yazar, bir yandan da -anlatıcı konumunda- kişisel görüş ve saptayımlarını, dünya görüşünü, imparatorluk başkenti İstanbul’un ruh iklimini yansıtmıştır.” der.