100 Yılın 100 Eseri

Fatih Harbiye

1931

Kendi kendini aldatmak, başkalarını kandırmak kadar basit değildir ve insan kendi içindeki adaletten ürkmeye başlar.

Bir İngiliz kızına Sadi’yi sorsan bilir, sen Şarklı olduğun halde bilmezsin. Kabahat sende mi, Sadi’de mi?

Ben sustuğum zaman bile sen beni anlamalısın.

Hayatının bütün felâketleri, bazan bir torbayı bile yerinden kaldıramayacak kadar iradesiz olmasından geliyordu.

Izdırabın verdiği intibah zamanlarında, kendi kendini aldatmak, başkalarını kandırmak kadar basit değildir ve insan kendi içindeki adaletten ürkmeye başlar.

Eski, yırtık ve pis, iğrenç bir elbiseyi üstümden atar gibi bu hayattan ayrılmak, çıkmak istiyorum.

Hararet ve su, benim yatağım ve yastığımdır: Yanmak ve boğulmak. İşte benim ayinim!

Büyük eserler, büyük ruhların enginliğinde yoğrulur ve doğar.

“Ah… Benim zıddıma gitmemeli… Bana karşı ters hareket etmemeli… Ben vicdansız bir kız değilim,” diye düşündü ve birçok insanlar için, birçok ânlarda tabiî olan bu mizacı kendisine mahsus bir huy zannetti.

Peyami Safa

1899-1961

2 Nisan 1899’da İstanbul Gedikpaşa’da doğan ve ismi Tevfik Fikret tarafından konulan Peyami Safa’nın babası Trabzonlu köklü bir aileye men – sup olan, “anadan doğma şair” anlamına gelen “şair-i mâderzad” namıyla bilinen şair İsmâil Safâ, annesi ise Server Bedia Hanım’dır. Ailede başka edebiyatçılar da vardır. Dedesi bir divan oluşturacak kadar şiir yazan Trabzonlu Mehmet Behçet Efendi’dir. Amcası Ahmet Vefa ise lirik şiirleriyle tam dikkatleri üzerine çekmişken cinnet getirerek genç yaşta vefat eder. Peyami Safa bir buçuk yaşındayken babası, sürgünde bulunduğu Sivas’ta hayatını kaybeder. Peyami Safa’yı ve ağabeyi İlhami’yi annesi zor şartlarda yetiştirir. Vefa İdâdîsi’nde ilköğrenime başlayan Peyami Safa, sağ kolunda ortaya çıkan kemik veremi yüzünden kendini çok küçük yaşta hastane koridorlarında bulur. Yaşadığı bu hastalık ve ailesinin geçim zorlukları sebebiyle okulunu bırakmak zorunda kalır. Babasının yakın arka – daşlarından Abdullah Cevdet’in hediye ettiği Petit Larousse’u ezberleyerek başladığı Fransız – casını ilerletirken edebî eserlerin yanı sıra tıp, psikoloji ve felsefe kitaplarına ilgi duyar. Tiyatro eğitimi almak için Dârülbedâyi imtihanlarına girer, başarılı olmasına rağmen bu okula devam edemez. Savaş şartlarında geçim sıkıntısı artan annesinin yükünü hafifletmek için Posta Telgraf Nezareti’nde çalışmaya başlar. Ardından Boğa – ziçi’ndeki Rehber-i İttihad Mektebi’ne muallim olarak girer ve bir süre Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi’nde çalışır. Mütareke döneminde öğretmenlikten ayrılıp ağabeyi İlhami Safa ile birlikte “Yirminci Asır” gazetesini yayımlar. Bu gazetede “Asrın Hikâye – leri” başlığı altında yayımlanan küçük hikâyele – riyle dikkat çeker ve ilk kalem kavgasını “Küçük Beyler” adlı adapte piyesini eleştirdiği Cenab Şahabeddin’le yapar. “Alemdar” gazetesinin açtığı hikâye yarışmasında derece alınca devrin yazarları tarafından teşvik edilir ve 1920’den iti – baren sadece yazarlık yapar. Yazılarında Server Bedi, Çömez, Serazad, Safiye Peyman, P. S., Bir Muharrir, Peyami, Bedia Servet, Cingöz Recai, Bedii Nuri, Hafta, Mi-Fa gibi birçok müstear isim kullanır Peyami Safa. Pek çok gazete ve dergide yazar. Aralarında Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Aziz Nesin ve Çetin Altan’ın da bulunduğu pek çok önemli yazar ve şairle sıkı polemiklere girer. “Fatih Harbiye” bir polemik romanıdır. Peyami Safa 1931 yılında, olgunluk döneminde yazdığı “Fatih Harbiye” romanında toplumun uğradığı değişim sürecini İstanbul’da gerçekten var olan bir tramvay hattının iki ucunu teşkil eden iki semti üstünden anlatır. Doğu Batı çatışması Türk edebiyatında pek çok esere ilham kaynağı olmuş ama bunlardan pek azı Fatih Harbiye’nin güçlü sembolizmine sahip olabilmiştir. Berna Moran, Fatih Harbiye romanı hakkında, “Peyami Safa, ilk romanlarını kaleme aldığı yıllarda İstanbul’daki çevresinde, bir yanda köklerinden kopmuş, ahlakça çürümüş, para ve zevk için yaşayan bir zümre; bir yanda da İslami geleneklerle yetişmiş, millî ve manevi değerlere bağlı, yurtsever, dürüst bir zümrenin var olduğunu görüyor ve bunların karşıtlığını Batı Doğu çatışması çerçevesinde ele alıyordu. Bu iki zümreden birincisinin kokuşmuşluğunu, ikincisinin de sağlıklılığını göstermeye çalışır – ken pek değişmeyen bir roman şeması belirir ilk yapıtlarında,” der. Peyami Safa, son aylarında Demokrat Parti iktidarının icraatlarını savunduğu için 27 Mayıs askerî darbesinden sonra ağır suçlamalara maruz kalır. Bütün bu olaylar sırasında çok yıpranan Peyami Safa, Erzincan’da yedek subay öğretmen olarak görev yapmakta olan tek evladı Merve’yi 27 Şubat 1961’de kaybedince sarsılır. Bundan birkaç sonra 15 Haziran 1961 tarihinde Çiftehavuzlar’da bir dostunun evinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eder. Naaşı iki gün sonra Edirnekapı Mezarlığı’nda toprağa verilir.