100 Yılın 100 Eseri

Gurbet Hikayeleri

1940

İki mecidiye, yani çürük para hesabıyla elli kuruş Bedevi için çok para idi; üstüne üç daha koysa kabilenin incisi Kalsum’u alırdı.

-Onun Kalsum diye söylediği bu kadın adı bizim Gülsüm’ümüzdür.

Renklere de akıl erdiremedi; bunlar yağmur mevsiminde gökte gördüğü ebe kuşağının her çizgisinden boy boy, biçim biçim boyamışlardı.

Her zaman dikkat etmişimdir; açık ve dürüst iş yapmayanlar benden ürkerler, göz göze gelmekten çekinirler; huzurum onlar için hiçbir zaman hoşlandırıcı olmaz.

İnanınız, bütün bildiğimiz hayvanların içinde en sakınmasızı ve en ders almazı insandır.

Emin olunuz, bütün bildiğimiz hayvanların içinde en ihtiyatsız ve en ibret almazı insandır.

Akşamüstleri kırlarda keklik sesi dinlemeyenler doğaya yakışan en hoşnameyi duymamışlar demektir.

Evet, fes bütün bu göz alıcı asker kılığı üstünde, hem o dimdik vücuda, hem sert yüze yumuşaklık, bönlük, siliklik, hiçlik, kalem efendisi ve odacı sünepeliği veren fes!..

Yüreğim alevini, kızıllığını, yakıcılığını kaybetmişti, koflaşmıştı, bir toprak kül gibi dağıldı. Anladım ki ölüyorum…

Bir aralık öyle sandım ki, önümden giden biri vardır, görünmeyen biri… o ruhumdur; arkasında iki kat dizüstü sürüklenen karaltı da benim…!

Fakat, hakikaten, bu, böyle midir? Hadsiz, hesapsız tecrübelerimle anlıyorum ki kim bakışlarımın karşısında kaçamak, çekingen davrandıysa ve ben de bir “Kabımda olamamak” diye anlatabileceğim bir huzursuzluk duydumsa, o adamın sonunda dürüst olmadığı meydana çıkmıştır.

İnanınız, bütün bildiğimiz hayvanların içinde en sakınmasızı ve en ders almazı insandır.

Refik Halid Karay

1888-1965

14 Mart 1888’de İstanbul Beylerbeyi’nde doğan Refik Halit’in babası Mudurnulu Mehmed Hâlid Bey, annesi ise Nefîse Ruhsâr Hanım’dır. İlköğrenimini Vezneciler’deki Şemsülmaârif Mektebi ile Göztepe’deki Taşmektep’te gören Refik Halit, on iki yaşında Galatasaray Sultânîsi’ne kaydedildiyse de altı yıl sonra mezun olamadan ayrılır. Yazıldığı Mekteb-i Hukuk’ta öğrenci iken Maliye Nezâreti Devâir-i Merkeziyye Kalemi’nde kâtiplikle memuriyete başlayan Refik Halit, Meşrutiyet’in ilanıyla okulu ve memuriyeti bırakarak “Servet-i Fünûn” ve “Tercümân-ı Hakîkat” gazetelerinde çalışmaya başlar. Bir süre “Son Havadis” adıyla bir gazete çıkaran yazar, Beyoğlu Belediyesi’nde başkâtiplik de yapar. Kısa ömürlü “Fecr-i Âtî” edebî topluluğu arasında yer alan Karay; “Eşref”, “Şehrah”, “Kalem” ve “Cem” dergilerinde imzasız veya “Kirpi” takma adıyla yayımladığı siyasi yazı ve hicivlerinden dolayı tedirgin olan İttihat ve Terakkî iktidarınca Mahmud Şevket Paşa’nın katli hadisesiyle suçlananlar arasına dâhil edilip önce Sinop’a (1913), arkasından Çorum’a (1916) sürgün edilir. Bu sürgün Refik Halit’in isteğiyle önce Ankara’ya (1917), daha sonra Bilecik’e (1917-1918) çevrilir. Yazarın, fırkada sözü geçen Ziya Gökalp’in aracılığıyla sürgün cezası kalkmaksızın İstanbul’da ikametine izin verilir. İlk hikâye kitabı “Memleket Hikâyeleri” bu sürgün döneminin ürünüdür. 150’liklere dâhil edilince önce Lübnan’a sonra da Suriye’ye gitmek zorunda kalan Refik Halit, Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını savunan yazılar kaleme aldı. 150’liklerin affedilmesiyle Türkiye’ye dönen yazarın dağarcığından çıkan kitaplardan biri de “Gurbet Hikâyeleri”dir. Refik Halit, “Gurbet Hikâyeleri” adlı eserindeki hikâyelerinde “Memleket Hikâyeleri”nde olduğu gibi Maupassant tekniğini kullanmıştır. Maupassant tarzı öykü, temelde bir olay öyküsüdür. Hikâyelerde en belirgin unsur “gurbet” duygusudur. Necip Tosun, yazar ve hikâyelerle ilgili, “Gurbet Hikâyeleri, bedeni sürgünde, ruhu tümüyle memleketinde bir yazarın hasretini yansıtır. Burası yaşanılacak bir yer değil, düşülen bir cehennemdir,” der. Ahmet Kabaklı ise kitapla ilgili olarak, “Gurbet Hikâyeleri, konularının değişikliği yönüyle dikkat çeker. Bunlardan çoğu milletine ve yurduna sevgi ve özleyişi de ifade eder. Bazıları işitilmemiş egzotik olaylar ve kişilerle doludur. Orta Doğu ülkelerinin garip, yabancı töre ve ahlaklarını gösterir. Refik Halit böylece bizden kopmuş olan eski imparatorluk diyarlarımızı, sanat yolu ile tekrar bize tanıtmıştır,” der. Çoğu önce gazetelerde tefrika edilip sonra kitaplaşan romanların dışında daha çok mizah yazıları, kronikler ve anılar kaleme alan Refik Halit Karay, 18 Temmuz 1965’te vefat eder ve Zincirlikuyu Asri Mezarlığı’na defnedilir. Seyit Kemal Karaalioğlu, hakkında şunları söyler: “Refik Halit Karay; ‘Yeni Lisan’ akımının tutunmasında önemli payı bulu¬nan, konuşma dilini yazılarında büyük bir ustalıkla uygulayan bir yazardır. Hikâyelerinde ve romanlarında renkli bir görgü ve gözlem zenginliği göze çarpar. Ro-manlarında, çoğunlukla aile üstünde durur. Hiçbir belli teze bağlanmaksızın, sağlam bir teknikle, başarılı çevre tasvirleri içerisinde nefis bir üslupla olayları anlatır. Ağır fikre, derin çözümlemelere, tezli saplantılara girmeden, ‘ak rea¬lizm’ diyebileceğimiz bir görüşle yazar.”