100 Yılın 100 Eseri

Han Duvarları

1969

HAN DUVARLARI
-Osmanzade Hamdi Bey’e-
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar…
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu’ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı…
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler…

Faruk Nafız Çamlıbel

1898-1973

1898’de İstanbul’da dünyaya gelen Faruk Nafiz Çamlıbel’in babası, Hazîne-i Hâssa Başmüfettişi Süleyman Nafiz Bey, annesi Fatma Ruhiye Hanım’dır. İlk ve ortaöğrenimini Bakırköy Rüşdiyesi ile Hadîka-i Meşveret İdâdîsi’nde tamamlar. Çocuk yaşta şiire başlar. İlk şiiri 1914’te “Saat”, “Çocuk Dünyası” adlı bir dergide yayımlar. Tıp fakültesine giren Faruk Nafiz, dördüncü sınıfta ayrılır. 1918’de “İleri” gazetesinin yazı heyetinde çalışmaya başlar, 1922’de gazetenin temsilcisi olarak Ankara’da bulunur. 1922-1924 yılları arasında Kayseri Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapar. Kayseri’ye yolculuğunu, “Han Duvarları” adlı uzun şiirinde anlatır. Şair Behçet Kemal Çağlar, onun Kayseri Lisesi’nde öğrencisi olur. 1933 yılında Kayseri Lisesi’nden öğrencisi Behçet Kemal ile birlikte yazdığı sözler, Cemal Reşit Rey tarafından bestelenir ve eser, Türkiye Cumhuriyetinin 10. yıl kutlamaları için düzenlenen marş yarışmasını kazanır. Şair, ayrıca Kayseri Lisesi’nin marşını da kaleme alır. Öğretmenlik mesleğini Ankara Muallim Mektebi’nde (1924), Ankara Kız ve Erkek liselerinde (1924-1932), Vefa ve Kabataş liseleri ile Arnavutköy Kız Koleji’nde (1932-1946) sürdürür. Yazarın tek romanı, 1936’da yayımlanan “Yıldız Yağmuru”dur. 1946 yılında Demokrat Parti’den İstanbul milletvekili seçilir. 27 Mayıs 1960 İhtilali’nde tutuklanarak Yassıada’ya gönderilir. Haziran 1960-Eylül 1961 arasında tutuklu kalır, suçsuz bulunarak serbest bırakılır. İlk şiirlerini “Peyâm”da yayımlayan Çamlıbel, aruz vezniyle ferdî aşk şiirleri yazarken Ziya Gökalp’le tanıştıktan sonra hece ölçüsünde memleket şiirleri yazmaya başlar. 1926’da yazdığı “Sanat” adlı şiir, poetikasının özetidir âdeta. “Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken/Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz/Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken/Sana uğurlar olsun… ayrılıyor yolumuz”. Faruk Nafiz manzum tiyatro oyunlarında da memleket temasına bağlı kalır. Ankara ve İstanbul’da edebiyat öğretmenliği yaptığı yıllarda “Güneş”, “Tavus”, “Hayat”, “Yedigün” dergilerinde şiirler, fıkralar, makale ve musahabeler yayımlar. 1934-1950 yılları arasında “Akbaba” ve “Karikatür” dergilerinde “Çamdeviren” ve “Deli Ozan” müstearıyla mizahi şiir yayımlar. Bu şiirlerini daha sonra “Tatlı Sert” (1938) adını verdiği kitabında bir araya getirir. Yassıada’da tutuklu kaldığı süre boyunca yazdığı rubaileri “Zindan Duvarları” (1967) adıyla yayımlar. Hayatının son yılları Arnavutköy’deki evinde geçen Çamlıbel, 8 Kasım 1973 tarihinde bir gemi gezisi sırasında Fethiye açıklarında vefat eder. Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilir. Nihat Sami Banarlı, “‘Han Duvarları’ kitabı, Faruk Nafiz’in şiirde memleket edebiyatı yapmak istediği yıllarda söylenmiş şiirleriyle tertiplenmiştir. Bu kitaba, şairin daha başka zamanlarda, hece ile ve aruzla söylediği daha başka şiirler de alınmıştır. Fakat bu şiirleri okuyanlar, onlarda yine bir memleket şairinin hususiyetlerini bulacaklardır. Esasen, Faruk Nafiz’in sanatında çok mühim bir vasıf, onun gürlerinin ne Doğu ne de Batı edebiyatlarının özentisinde olmayan yerliliğidir,” der. Prof. Dr. Mehmet Kaplan ise “Han Duvarları”nı şöyle anlatır: “Faruk Nafiz’in ‘Han Duvarları’nda yapmış olduğu yenilik, o devirde aynı derecede kuvvetli olan iki temayülü, memleketçi gerçekçilik ile halk edebiyatından faydalanma fikrini birleştirmeye çalışmasıdır. Mehmet Emin realistti. Fakat halk edebiyatı geleneğinden faydalanmamıştı. Türkçüler Ziya Gökalp’ın da tesiri ile tarihi ve destani bir romantizme kapılmışlardı. ‘Han Duvarları’ ise, devrin özlediği gerçekçilik ile halk edebiyatı terkibinin başarılı ilk denemelerinden birisi olmuştur.”