100 Yılın 100 Eseri

Hasretinden Prangalar Eskittim

1968

HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard-arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül-gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana…
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…

Ahmed Arif

1923-1991

23 Nisan 1923’te Diyarbakır’ın Hançepek semtinde doğan Ahmed Arif, Kerküklü bir baba ile Diyarbakırlı bir annenin çocuğudur. İki yaşındayken annesi Sâre Hanım’ı kaybeden Ahmed Arif, babası Arif Hikmet Bey’in memuriyetinden dolayı birçok şehir gezmiş, ortaokulu Urfa’da okumuş, liseyi ise Afyon’da yatılı bir okulda tamamlamıştır. Çocukluğundan itibaren şiire ilgi duyan Ahmed Arif’in ilk şiiri “Gözlerin”, 1942’de -lise yıllarındayken- Afyon Halkevi Dergisi’nde yayımlanır. Askerliğini İstanbul Riva’da yapan şair, 1947 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde felsefe bölümüne başlar, fakat ilki 1950’de, ikincisi 1952-1953’te olmak üzere iki kez hapse girdiği için eğitimini tamamlayamaz. Ahmed Arif’in 38 ay tutuklu kaldığı sürede babası Arif Hikmet Bey vefat eder. Ekim 1954’te tahliye edilen Ahmed Arif, çeşitli gazete ve dergilerde düzeltmenlik yapar. Şiirlerini “Pazar Postası” başta olmak üzere birçok dergide yayımlayan şair, 1967’de Aynur Hanım’la evlenir ve bu evlilikten Filinta isimli oğlu dünyaya gelir. 1960’larda Fikret Otyam’ın, röportajlarına Ahmed Arif’in şiirlerinden bölümler eklemesiyle şairin ünü yayılır. 1968 yılında ilk ve tek şiir kitabı “Hasretinden Prangalar Eskittim” okurla buluşur ve bu kitabıyla geniş kitlelere ulaşma imkânı bulur. 1977 yılında gazetecilikten emekli olduktan sonra yaşamını Ankara’da sürdüren Ahmed Arif, 1989’da şair ve gazeteci Refik Durbaş’a verdiği mülakata kadar hiçbir gazete ve dergiye konuşmamıştır. Bu söyleşi önce Cumhuriyet gazetesinde yayımlanır, sonra kitap hâline getirilir. Daha önce ikinci şiir kitabının adı olacağını duyurduğu “Kalbim Dinamit Kuyusu”, bu söyleşi kitabının adı olur. Ahmed Arif 2 Haziran 1991’de 68 yaşında geçirdiği kalp krizi sonucu Ankara’da vefat eder. Mezarı, Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’ndadır. Vefatından sonra 2003 yılında yayımlanan “Yurdum Benim Şahdamarım” adlı kitap, Ahmed Arif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabında yer almayan fakat çeşitli dergilerde yayımlanan, ayrıca şairin ömrünün vefa etmediği ikinci şiir kitabı için hazırladığı şiirleri içermektedir. Şiir kitabının yanı sıra Ahmed Arif’in Cemal Süreya’ya yazdığı mektuplar 1992 yılında, Leyla Erbil’e yazdığı mektuplar ise 2013 yılında yayımlanır. Cemal Süreya, Ahmed Arif’in şiirine dair, “Onun şiiri, konuşmasından alınmış herhangi bir parça gibidir. Konuşması ise, şiirin her yöne doğru bir devamı gibi… Bir bakıma ‘oral’ bir şiirdir onunki. Bizde oral şiirin tuhaf bir kaderi vardır; bu şiirde, genellikle, ya kuru bir söylevciliğe düşülür ya da harcıâlem duyguların tekdüze evrenine… Ahmed Arif ise hiçbir zaman söyleve düşmez. Bir duygu sağanağı, imgeler hâlinde, sıra sıra mısraları kurar. Ana düşünce, dipte, her zaman belirli ama sakin durur; çoğalır, büyür belki ama kalın bir damar hâlinde hep dipte durur. Ahmed Arif, kendi şiirine en uygun yapıyı ve mısra düzenini bulmuş bir şairdir. Anlatımıyla, şiirin özü arasında özdeşlik vardır. Türkçede destan türünün en ilginç deneylerini yapmıştır,” der. Prof. Dr. Ramazan Korkmaz ise Ahmed Arif’in şiirleri hakkında şöyle der: “Onun şiirleri, Anadolu coğrafyasının delidolu akan ırmaklarına benzer. Militarist bir söylemle yazdığı şiirlerinde, halk şiirinin koçaklama edası vardır. Onun şiirinde kırsal alana çekilen özne, doğanın yalın diliyle konuşur. Anadolu insanının yüzlerce yıllık çilesi, özlemi, sevinci ve isyanı; Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan geleneğinden beslenen Ahmed Arif’in lirik söyleyişiyle şiire akar.”