100 Yılın 100 Eseri

İşaret Çocukları

1967

İŞARET ÇOCUKLARI
Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan
Geçerdi babam
Başında yağmur halkaları
Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde
Daha ilk güzelliğinde
Alnını iki dağın arasına germiş
Bir devin göğsüne benzer
Göğsünden dualar geçermiş
Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri
Cami avlularına açılan
Havuz sularına kapılan çocuklar
Görmeden güneşin bütün renklerini
Götürmezlerdi dükkandaki babalarına
Ocaktan akan kaynar yemekleri
Nenelerinin koyduğu avuç taslarına
Başı ve yüreği şahbaz
Kaleleri ağırlayan kadınların
Süslerini kemerlerini
Başlarını ağırlaştıran
Ağır siyah şelale saçlarını
Tutunca gençleşirdi erkekler
Sonra insan o ki denizde
Küçük ve büyük nehirde
Bedeni ıslatan afsunlu suda
Önce niyet sonra yıkanırdı…

Cahit Zarifoğlu

1940-1987

Tam adı Abdurrahman Cahit Zarifoğlu olan şair, 1 Temmuz 1940’da Ankara’da doğar. Maraşlı Zarifzâdelerden Niyazi Bey ile yine Maraşlı Evliyazâdelerden Şerife Hanım’ın oğlu olan Cahit Bey’in çocukluğu Siverek, Maraş ve Ankara’da geçer. Ailenin Maraş’a yerleşmesi ile Kızılcahamam’da başladığı ortaokulun 2 ve 3. sınıfları ile liseyi Maraş Lisesi’nde tamamlar. Lise yılları onun hayatının en önemli dönüm noktasını oluşturur. Burada tanıştığı Alâeddin ve Rasim Özdenören kardeşler, Erdem Beyazıt, Ali Kutay gibi isimlerle (bu isimlere daha sonra Urfa Lisesi’nden naklen gelen Akif İnan da katılacaktır) ömür boyu sürecek bir dostluk kurduğu gibi, ilerleyen yıllarda birlikte yapacakları birçok edebiyat faaliyetinin temelleri de atılır. Zarifoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı’nı bitirir. “Diriliş” dergisinde şiirleri yayımlanan şair, 1973 yılında Sarıkamış’ta vatani hizmetine başlar. 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı’na katılan ve 1975 yılında askerliğini tamamlayan Zarifoğlu, 1976 yılında “Mavera” dergisinin kuruluş çalışmalarında yer alır. Askerlik dönüşünde Ankara Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nda mütercim olarak göreve başlar. Daha sonra ise TRT Genel Müdürlüğü’nde mütercim sekreter olarak görev alır. Bu kurumda önce Ankara’da, 1983’ten sonra da İstanbul Radyosu’nda olmak üzere vefatına kadar çalışmaya devam edecektir. Cahit Zarifoğlu, lise ve üniversite yıllarında aktif bir biçimde edebî faaliyetler içerisinde bulunur. İlk şiirlerinin ve denemelerinin yayımlandığı “Hamle” adlı bir okul dergisinin çıkarılmasına katılır. Üniversite yıllarında da önce Sezai Karakoç ile (1962), daha sonra onun vasıtasıyla Necip Fazıl Kısakürek ile tanışır. Bu arada “Açı” isimli tek sayıda kalan bir dergi çıkarır. “Yeni İstiklâl” gazetesinde Abdurrahman Cem takma adıyla, sonra düzenli olarak “Diriliş”, aralıklarla “Yeni Dergi”, “Papirüs” ve “Soyut” dergilerinde şiirler yayımlayan Zarifoğlu, ilk şiir kitabı “İşaret Çocukları”nı kendi imkânlarıyla yayımlar. “Yürekdede ile Padişah” adlı kitabıyla 1984 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından verilen “Çocuk edebiyatı dalında yılın yazarı” ödülünü kazanmıştır. Zarifoğlu, 7 Haziran 1987 tarihinde pankreas kanseri hastalığından İstanbul’da vefat etmiştir. Kabri, Üsküdar Beylerbeyi’ndeki Küplüce Mezarlığı’ndadır. Prof. Dr. Yılmaz Daşçıoğlu, onun hakkında, “Bütün bu çalışmalarıyla kısa ömrüne çok sayıda eser sığdıran şair Zarifoğlu’nun özgün imgeleri ve çarpıcı ifade gücü ile Türk şiirinin son elli yılı içerisindeki en etkili şairlerinden birisi olduğu; çocuk kitapları bakımından ise bir yol açıcılık görevi yaptığı söylenebilir,” der. Mustafa Aydoğan, Zarifoğlu’nun şiirleri hakkında, “Cahit Zarifoğlu, İkinci Yeni’nin en görkemli dönemini yaşadığı 60’lı yılların başlarında şiir yazmaya başlamış, hem tarz hem de yapı bakımından bu kuşağın açtığı kulvara çok yakın bir yerde durmuştur. Bu duruş biçimi, onun da İkinci Yeni’nin içinde sayılıp sayılmayacağı tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Ama bu tartışmaya dâhil olmanın ne okura ne de şairine getireceği bir şey vardır,” der. Yalçın Armağan ise Zarifoğlu’nun poetikası hakkında şunları söyler: “Cahit Zarifoğlu’nun poetikası, ‘imge’den ‘anlam’a geçiş olarak görülebilir ya da göstergenin ‘kendi içinliği’nden gösterilenin denetim altına alınmasına varıldığı söylenebilirse de, Cahit Zarifoğlu’nun bu geçişi keskin biçimde yaptığı iddia edilemez. 1960’ların poetik anlayışı bir tortuya dönüşmüş, ‘anlaşılırlık’ talep edilse bile, şiirin dibinde kalmaya devam etmiştir.”