100 Yılın 100 Eseri

İstanbul Bir Masaldı

1999

Herkes yitirdiği zamanı, zamanın akışında yitirdiği insanları bulmaya, olanakları
ölçüsünde keşfetmeye, tanımaya çalışıyordu.
“Anlar hep sizi izler, sizi beklediğiniz bir yerde, görmek istemediğiniz o gölgeyle karşılaştırır.”
“İnsanın kendisi için, gerçek anlamda kendi olmasını sağlayacak bir an…”
Kötü bir an, aradan yıllar, çok uzun yıllar geçtikten sonra, etkisini yitirdiği için güzel,
hoş bir ana dönüşmüştür.
“Asıl mühimi yapacaklarımız, ya da yapmayı düşündüklerimiz değil, yaptıklarımızdır.”
“Âşık insan hep umut ediyor. Bıkmadan, usanmadan…”

Bazı aşkların hiçbir zaman bitmeyeceğini, ayrılıklara karşın hayatın içinde bir yerlerde, tıpkı ölümlerden sonra devam eden o ilişkiler gibi, sessiz sedasız yaşamaya devam ettiğini, bazı sözcüklerin, resimlerin, nesnelerinse, o uzun yolda, her geçen gün biraz daha çok anlam…

Birikmiş, ya da biriktirilmiş bir bilginin şemsiyesi altındayız. Kendimi, kendimde bulabilmek için, yeni bir yağmura doğru, bu sefer isteyerek, nelerle karşılaşabileceğimi düşünmeksizin ilerlemem mi gerekiyor öyleyse?…

Mario Levi

1957

1957 yılında İstanbul’da doğan Mario Levi’nin tam adı Mario Moris Levi’dir. Yazarın ataları, 1400’lerden itibaren Endülüs’ten ayrılarak Osmanlı’ya gelen ve İstanbul’a yerleşen Sefarad Yahudilerindendir. İstanbul kökenli Polet Leyla Hanım, yazarın annesi, Bulgaristan Varna kökenli bir tüccar olan Eliya Levi, babasıdır. 1975 yılında Saint Michel Fransız Lisesi’nden, 1980 yılında İstanbul Üniversitesi Fransız ve Roman Filolojisi’nden mezun olan Levi, ilk öyküsünü 1975 yılında yazar. 1984 yılından sonra “Hokka”, “Şalom”, “Cumhuriyet Gazetesi”, “Cumhuriyet Dergi”, “Stüdyo İmge”, “Gösteri”, “Milliyet Sanat”, “Argos” ve “Oksijen” gibi birçok yayın organında yazılar yazar. Mario Levi, yazarlığın yanı sıra Fransızca öğretmenliği, ithalatçılık, gazetecilik, radyo programcılığı, reklam yazarlığı gibi işler de yapmıştır. Ayrıca yazı atölyelerinde, bu yola gönül vermiş insanlara “Yazı Yaratımı” dersleri de vermektedir. İlk kitabı “Bir Yalnız Adam: Jacques Brel” 1986 yılında yayımlanır. Bu kitap, üniversiteyi bitirme tezinin romanlaştırılmış şeklidir. 1990 yılında yayımlanan ilk öykü kitabı “Bir Şehre Gidememek”, o yılın Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanır. 1991 yılında ikinci kitabı “Madam Floridis Dönmeyebilir”, 1992 yılında ise daha çok bir “anlatı” olarak görmeyi yeğlediği ilk romanı “En Güzel Aşk Hikâyemiz” yayımlanır. 1993’te başladığı “İstanbul Bir Masaldı” adlı kitabını altı yılda bitirerek 1999 yılında yayımlar. Levi, bu eseriyle 2000’de Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanır. Levi’nin “Lunapark Kapandı”sı 2005’te, “Size Pandispanya Yaptım” 2013’te, “Bir Cümlelik Aşklar” ise Nisan 2016’da yayımlanır. “Yanlış Tercihler Mahallesi”, “Bir Cuma Rüzgârı Kadıköy”, “Bu Salı ve Her Salı Şişli”, “O Pazartesi Eminönü”, “Pazarın Yalnızları/Beyoğlu”, “Ayçiçekleri Her Gece Bir Yalnızlığa Bakar” adlı eserler, yazarın diğer eserleri arasında yer alır. Mario Levi’nin birçok kitabı farklı ülkelerde ve farklı dillerde yayımlandı ve yayımlanmaya devam ediyor. Doğan Hızlan, “İstanbul Bir Masaldı” hakkında, “Levi, iki özelliği birden yansıtır; öznellik ve nesnellik birbiri içinde erir. Yazar, kendini sorgulamayı bir yazma yöntemi olarak benimsemiştir. Her yazdığının serüveni vardır, özellikle yazarlığa başlayışını anlattığı satırları çok beğenirim, çünkü bir yükselişin ödenecek vefa borçları unutulmamalıdır,” der. Prof. Dr. Dilek Çetindaş, Levi’nin romancılığı hakkında şunları söyler: “Daha çok romanları ile tanınan Levi, eserlerinde yaşantı romancılığının örneklerini verir. Otobiyografik verilerin yoğun bulunduğu eserlerinde yazar, genellikle azınlıkların hayatlarını konu edinir. Kendisini bir İstanbul yazarı olarak kabul eden Levi’nin roman ve hikâyelerinde de İstanbul, bir kültür ve kimlik mekânı olarak mühim yer tutar. Kent hafızasının görünür olduğu bu eserlerde, kente ait mahallelerin, yeme içme mekânlarının, yazlık sinema ve plajların ve genel olarak eski İstanbul kültürünün nostalji ile modern arasındaki kıyaslaması göze çarpar. Yazarın romanlarının başkahramanı değişmez şekilde İstanbul’dur ve romanlar, kent romanları olarak okunmaya uygundur.”