100 Yılın 100 Eseri

Kinyas Ve Kayra

2000

Hiçbir yere ait olmayanları iyi tanırım. Her yere aitmiş gibi davranırlar.
Ölmeye hepimiz mecburuz! Kolaysa yaşamaya mecbur ol!
Terk ettim okulu. Belki hâlâ bir yerlerde kayıtlarım duruyordur ve yoklama kağıtlarına
“yok” yazılıyorumdur. Ve belki de benim için söylenecek en yerinde kelimedir. Ben yokum!
Hepsi yaralar, sonuncusu öldürür!
“Kendimi defalarca buldum, defalarca kaybettim.”
“Yalnızlık, insanın içindeki gizli mabettir.”
“Dünyanın en eski hayal kırıklığı da aşktı…”
Çok geç alıştım ben yaşamaya.
Sorarlarsa, “Ne iş yaptın bu dünyada?” diye, rahatça verebilirim yanıtını:
“Yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyarın arasına doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından…”
Otelleri sevdim. Kiralık odaları. Terk edilmiş binaları. Tavanı yüksek evleri… Ben, misafir olmayı seçtim.
“Romeo ile Juliet’in yaptıkları gibi beraber ölmeyi tercih edenlerin sayısı çağımızdaki kadar az olmasaydı, belki inanırdım ben de sadakate.”
“Olmak ve var olmak arasında çok fark var,” derler yüzyılın ortasından çıkıp gelmiş seçkin entelektüeller. Ama bilmiyorlar ki, ikisi de yok.
Var olmak bir hayal, olmayan bir dünyada…

Hakan Günday

1976

1976 yılında, diplomat olan babasının görev yeri olan Rodos’ta doğdu. Eski milletvekillerinden Faik Günday’ın torunudur. Faik Günday ve kardeşi Ziya Hurşit Bey, Atatürk’e düzenlenen İzmir Suikastı davasında yargılanırlar. Faik Günday serbest bırakılırken kardeşi idam edilir. Hakan Günday, dedesinin kardeşi Ziya Hurşit Bey’i Ziyan adlı romanında anlatır. Hakan Günday, ilköğrenimini Brüksel’de tamamlar, Ankara’da Tevfik Fikret Lisesi’ni bitiren Günday, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümü’ndeki öğrenimini yarım bırakıp Brüksel’de bulunan Université Libre de Bruxelles’in Siyasal Bilimler Bölümü’ne geçer, sonrasında da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girse de yarım bırakır. İçindeki yazarlık tutkusunu üniversitedeyken keşfeden Günday’ın ilk romanı “Kinyas ve Kayra”, 2000 yılında yayımlanır. Daha sonra “Zargana” (2002), “Piç” (2003), “Malafa” (2005), “Azil” (2007), “Ziyan” (2009), “Az” (2011), “Daha” (2013), “Kana Diz Kana” (2020), “Zamir” (2021) ve “Boğa Boğa” (2023) adlı romanları yayımlanır. Kitapları çeşitli dillere çevrilen Günday, 26 Kasım 2014’te Paris’te düzenlenen törende 2014 yılı Türk-Fransız Edebiyat Ödülü’nü alır. Günday, 5 Kasım 2015’te Fransızcaya “Encore” adıyla çevrilen “Daha” romanıyla Fransa’nın saygın edebiyat ödüllerinden Prix Medicis En İyi Yabancı Roman Ödülü’nü alır. Ayrıca “Daha” romanı Onur Saylak yönetmenliğinde beyaz perdeye uyarlanır. Oyun yazmakla da ilgilenen Günday, aynı adlı romanından uyarladığı ilk oyunu olan “Malafa”, 17. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında gösterime girer. Almanya’nın Calw kentindeki Hermann Hesse Vakfı tarafından iki yılda bir verilen ve Almanya’nın prestijli ödüllerinden birisi olan “Uluslararası Hermann Hesse Ödülü”ne 2022 yılında Hakan Günday ve çevirmeni Sabine Adatepe layık görülür. “Şahsiyet ve Uysallar” gibi dizilere, “Hiç”, “Müslüm”, “Nuh Boğuşdu” ve “Boğa Boğa” adlı filmlere senarist olarak katkıda bulunur. Ömer Türkeş, “Hakan Günday’ın romanları hakkında yaptığım eleştirilerde olumlu olduğu kadar olumsuz yargılarda da bulunmuş ve daha fazlasını beklediğimi söylemiştim. Kısaca özetlersem; ‘Alışılmışın dışında kalan hikâyeleri ve kahramanları ile romanımıza -ilerisi için çok şeyler vadeden- yeni bir soluk getiriyor, yazdıkları kötü değil ama hâlâ daha iyisini yazacağını düşünüyorum.’ demiştim. Günday, ‘Daha’ ile bu beklentimi boşa çıkarmadı. Öncelikle seçtiği konu övgüye değer. Çok güncel, çok boyutlu, çok aktörlü ve ne yazık ki çok utanç verici bir meseleyi, ancak ölüm haberleriyle gündeme gelebilen uluslararası insan kaçakçılığını konu edinmiş. Günday’ın sert, öfkeli ve saldırgan üslubunun katkısıyla, ‘Daha’ okuru rahatsız eden, düşündüren, kendisiyle yüzleştiren, kızdıran, utandıran bir roman,” der. Prof. Dr. Caner Kerimoğlu ise, “Hakan Günday, 2000’li yıllarda Türk romanında kendisini göstermiş genç bir yazar olarak kendine özgü bir roman dili kurmuştur. Bu dilin önemli bir boyutunu da aforizma kullanımı oluşturmaktadır. Ancak yazarın eserleri karakterler, işlenen temalar, felsefi temeller bakımından da incelenmeye değer veriler sunmakta ve yeni Türk edebiyatının ‘yeniliğini’ görmek ve araştırmak isteyenlerin ilgisini beklemektedir,” der.