100 Yılın 100 Eseri

Kırık Hayatlar

1924

“Bizi birbirimize sürükleyen bir kuvvet var ki ikimiz de onun elinde bir oyuncağa benziyoruz. Bir zamandır, hiç sebepsiz, hiç asılsız birbirimizi didikliyoruz, incitiyoruz, kendimize zevkten, mutluluktan çok zehir veriyoruz, dert veriyoruz. Zararlı bir içkinin düşkünlerine benziyoruz ki bir yandan ölüyoruz, bir yandan elimizi yine onun şişesine uzatıyoruz. Niçin? Zira anlaşılan buna muhtacız ve ben itiraf ediyorum, bende bu ihtiyaca karşılık gelebilecek senden başka birini tasavvur edemiyorum, eminim ki sen de öylesin.”

“Çocuk mektepten çıkar çıkmaz, hatta çıkmadan, biraz bıyıkları terliyor görünse etraf telaşa düşer, yetişti, büyüdü, artık yavrularını okşamak zamanı geldi denir, bu çocuktan bir koca, bir baba yapmak isterler. Lakin ondan evvel yapılacak bir şey var, her şeyden evvel onu bir adam, karısı için bir koca, çocukları için bir baba olabilecek bir adam yapınız.”

“Size haber verdiler mi? Ben sizin için çıldırıyorum. Ben küçük bir çılgınım, anlamışsınızdır ya…”

İnsan birisine, feda edilecek bir talih teklif ederken ona karşılık bir telafi çaresi vaat edecek bir perde kaldırabilmeli.

“Beni tanımadınız, değil mi? Size ben büsbütün başka bir adam olarak geliyorum…” demek istiyor gibiydi.

İnsan kendisinin muzır olduğuna kanaat ettikten sonra çekilip bir köşede durur ve mevcudiyetine, yalnız ızrar mümkün olmayan mıntıkalara duhul hakkı verirse cemiyet ona karşı minnet duymak lazım gelir…

Oh! Kim bilir ne kadar sızlayacak, ne kadar kıvranacaktı! Bunu şimdiden hissediyor, adeta gerçeğinden daha acı bir ıstırabın kuruntusuyla neşter darbesini duyuyordu.

Halid Ziya Uşaklıgil

1866-1945

Halid Ziya Uşaklıgil, modern Türk Edebiyatı’nın kurucu yazarları arasında yer alır. Nitekim Ahmet Hamdi Tanpınar, bir gazetenin sorusuna cevap verirken, “Halid Ziya’da ilk defa olarak, romancı doğmuş muharririmizi buluruz. Bu itibarla Türk romanının asıl başlangıcı odur,” diyerek Uşaklıgil’in edebiyatımızdaki yerini ve önemini vurgular. Halid Ziya Uşaklıgil, Uşşâkîzâdeler diye anılan ve bir kolu İzmir’e yerleşerek halı ticaretiyle uğraşan Uşaklı Helvacızâdeler ailesinin bir ferdi olarak 1868’de İstanbul’un Eyüp Sultan ilçesinde dünyaya gelir. Halı tüccarı Halil Efendi ve Behiye Hanım’ın oğlu olan yazar, ilk eğitimine Mercan’daki mahalle mektebinde başlar ve sonra Fatih Askeri Rüşdiyesi’ne kaydolur. Ailenin İzmir’e taşınması sebebiyle eğitimine İzmir Rüşdiyesi’nde devam eder. İzmir’de dedesinin teşvikiyle Ahmet Mithat Efendi’yi okur. Bu dönemde tercümeler ve adaptasyonlar yaptığı Fransız Edebiyatı ile de tanışır. Daha sonra İtalyancaya da ilgi duyar. Tiyatro oyunlarını ve operetleri takip etmeye başlar. 1883’te Mechitariste Okulu’ndan mezun olan Halid Ziya’nın yayımlanan ilk yazısı, aynı yıl Hazîne-i Evrak’ta çıkan “Deniz Danası” adlı metindir. Halid Ziya, hatıralarını anlattığı “Kırk Yıl”da, Sâmipaşazâde Sezâi’nin “Küçük Şeyler” adlı kitabının kendi hikâye vadisinde ilerlemesinde önemli bir rol teşkil ettiğini yazar. İzmir Rüşdiyesi’nde Fransızca, 1886’da açılan İzmir İdâdîsi’nde Fransızca, Türkçe ve edebiyat öğretmenliği, Osmanlı Bankası’nda tercümanlık ve muhasiplik yapan Halid Ziya, 18 Kasım 1886’da Tevfik Nevzat’la birlikte çıkarmaya başladığı “Hizmet” gazetesinde yazdıklarıyla dikkat çekmeye başlar. 1893’te, İstanbul’da Reji Genel Müdürlüğü’nde başkâtipliğe başlar ve bu görevde 16 sene çalışır. Recâizâde Mahmud Ekrem aracılığıyla Edebiyât-ı Cedîde topluluğuna dâhil olur. “Servet-i Fünûn”da 1897’de tefrika edilen “Mai ve Siyah” onu “Edebiyât-ı Cedîde” içinde dikkate değer bir yere taşır. Edebî çevrelerce ilk büyük Türk romanı kabul edilen “Aşk-ı Memnû”, 1898-1900 yılları arasında Servet-i Fünûn’da tefrika edilir. 1930’lardan itibaren hatıralarına ağırlık veren Uşaklıgil, romanlarını sadeleştirerek tekrar yayımlar. Oğlu Halil Vedat’ın trajik ölümünden sonra hayata küsen yazar, uzun bir hastalığın ardından 1945’te vefat eder ve Bakırköy Mezarlığı’ndaki aile kabristanına defnedilir. 1901 yılında Servet-i Fünûn gazetesinde yayımlanmaya başlayan “Kırık Hayatlar”ın tefrikası gazetenin kapatılmasıyla yarım kalır ve eser 1924’te önce baştan sona “Vakit” gazetesinde tefrika edilir daha sonra da kitaplaşır. Uşaklıgil, 1944 yılında eserini sadeleştirerek tekrar yayımlar. Yazar, bu kitabı kaleme alırken “Gerçek bir yaşam levhası” olması için gayret ettiğini ifade eder. “Kırık Hayatlar”, yaşanan çarpık Batılılaşmanın eleştirisidir. Yazarın önceki romanlarına göre daha yalın bir anlatımı tercih ettiği “Kırık Hayatlar”ın ana karakteri, ailesinin “Mülkiye”de okutmak istemesine karşılık gizlice “Tıbbiye”ye kaydolan Ömer Behiç’tir. Vedide ile evlenen Ömer Behiç, eski bir arkadaşının yoldan çıkarmasıyla eğlence hayatına girer ve Neyyir’e âşık olur. Ancak tam o esnada kızı Leyla önce hastalanır sonra da hayatını kaybeder. Bir mektup yazarak Neyyir ile ilişkisini bitirir Ömer Behiç. Ancak eşi bu yasak ilişkiyi öğrenmiştir. Yaptıklarına pişman olan kahramanımız kızının mezarı başında eşinden özür diler. Oğuz Atay’ın 1975 yılında TRT’de katıldığı bir programda, “Kırık Hayatlar”ın ismine de atıfta bulunarak Uşaklıgil ile arasında kurduğu akrabalığı şu sözlerle anlatır: “Bir romanına verdiği addan da bildiğimiz gibi Halid Ziya, hep kırık hayatları anlatmıştır, yani benim bugünkü deyimimle ‘Tutunamayanlar’ı anlatmıştır. Hayata tutunamayan, hayat karşısında genellikle hayal kırıklıklarına uğrayan insanları anlatmıştır. Bu yüzden Halid Ziya’yı, kendi duyarlılığıma yakın buluyorum.”