100 Yılın 100 Eseri

Köşebaşı

1947

Ben mangal tahtası diyorum, o bayram haftası diyor.

Canım bırakın böyle boş şeyleri. Güzel güzel geçinin.

Ne kadar insan varsa dünyada, o kadar alınyazısı var.

Eski şeyler eski şeylerdir pek karıştırmamalı onları. Her zaman bir köşebaşı çıkar insanı karşısına.

Bozulan şey kolay kolay düzelmez.

Benim yüreğim yufka. Öyle ağlamak, sızlamak kaldırmaz benim içim…

Gözünü seveyim, İstanbul! Gez gez bitmez!

Ahmet Kutsi Tecer

1901-1967

4 Eylül 1901’de babasının memuriyeti dolayısıyla bulunduğu Kudüs’te doğar Ahmet Kutsi Tecer. Kutsi adı kendisine bu şehir dolayısıyla verilir. Babası Düyûn-ı Umûmiyye müdürlerinden Abdurrahman Bey’dir. Kudüs’te Fransız Frerler Mektebi’nde başladığı ilköğrenimini babasının görevle nakledildiği Kırklareli’nde tamamlayan Tecer, İstanbul’da Kadıköy Sultânîsi ile Halkalı Ziraat Mektebi’ni bitirir (1919). Bir yıl kadar İzmir’de bir çiftlikte ve İzmir Ziraat ve Ticaret Gazetesi’nde çalıştıktan sonra Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olarak iki yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne devam eder ve Biyoloji öğrenimi görmesi için Paris’e gönderilir (1925). Sorbonne Üniversitesi’nde biyoloji yerine iki yıl felsefe tahsili gören Ahmet Kutsi, okulu bitiremeden geri döner ve kaldığı sınıftan devam edip Edebiyat Fakültesi’nden mezun olur (1929). Ankara Gazi Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsü’nde Türkçe Edebiyat öğretmenliğiyle göreve başlayan Tecer, Sivas Lisesi edebiyat öğretmenliğine ve ardından Sivas Maarif Müdürlüğü’ne getirilir. Daha sonra Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü (1934-1941), Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği (1942) ve (1942- 1943 yıllarında Adana, 1943-1946 yıllarında Urfa) milletvekilliği yapar. 1948’de Devlet Konservatuvarı’na, 1949’da Paris Kültür Ataşeliği’ne tayin edilir. UNESCO Yürütme Komitesi Türk delegesi olur (1950). Bir süre Galatasaray Lisesi ile (1951) İstanbul Konservatuvarı’nda (1953) öğretmenlik yapar. 1957’de Güzel Sanatlar Akademisi’nde Gazetecilik Enstitüsü’nde ders verir. İstanbul Radyosu’nda halk edebiyatı, folklor ve Türk tarihi üzerine konuşmalar yapar. Son olarak görevli bulunduğu İstanbul Eğitim Enstitüsü’nden emekliye ayrılır. 22 Temmuz 1967’de hayatını kaybeder ve Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilir. İlk şiirleri 1921-1922’de “Dergâh”ta yayımlanan Ahmet Kutsi’nin ilk eseri 1932 yılında bastırdığı “Şiirler” kitabıdır. Bu eser sınırlı sayıda basıldığı için (250 adet) kütüphanelerde mevcut değildir. Daha sonraki şiirleri “Varlık”, “Nerdesin”, “Oluş”, “Yücel”, “Ülkü”, “Türk Düşüncesi”, “Şadırvan”, “Türk Dili” gibi dergilerde çıkar. 1933-36 yılları arası şiir bakımından en verimli olduğu dönemdir. Ahmet Kutsi, şiirlerini hece ölçüsünde ve yalın bir dille yazmış; aşk, doğa, ölüm, özlem gibi konuları işlemiştir. Genellikle halk şiirlerinin sekizli ve on birli hece ölçüsüne ve ulusal nazım birimi olan dörtlüğe bağlı kalan Tecer, bazen de heceyi yeni ölçülerle denemiştir. En çok bilinen “Orada Bir Köy Var Uzakta” adlı şiirini babasının memleketi olan Apçağa Köyü (Erzincan/ Kemaliye) için yazmıştır. “Köşebaşı” oyunu ilk kez Ankara’da “Küçük Tiyatro”nun açılış gününde 27 Aralık 1947’de sahnelenir. Oyunun kitap olarak da ilk baskısı yine 1947 yılında yapılır. Oyunun dekoru, ressam Turgut Zaim tarafından hazırlanmıştır. İngilizceye de çevrilen “Köşebaşı” yurt dışında temsil edilen ilk Türk oyunudur. Yazarın açıklamasına göre, “Köşebaşı bir hayat dilimidir. Eserin asıl kahramanı mahalledir. Eski bir mahallenin yirmi dört saatinden alınmış bir kesitle günlük yaşayışımızdan bir tablo. Orta oyunu, tiyatro bakımından özellikle bana Köşebaşı’nda ondan faydalanmayı ilham etti. Orta oyunu biraz da İstanbul demektir. ‘Köşebaşı’nda orta oyunu varsa bu da Rüstempaşa’nın İstanbul’da bir mahalle olmasından başka nedir?” Prof. Dr. Abdullah Uçman, “Köşebaşı” başta olmak üzere Tecer’in tiyatro oyunları hakkında, “Ahmet Kutsi, geleneksel Türk tiyatrosundan yararlandığı ‘Köşebaşı’ ve konusunu Köroğlu hikâyesinden aldığı ‘Koçyiğit Köroğlu’ adlı eserleriyle devrinde Türk tiyatro edebiyatında bir çığır açmıştır. Bu çerçevede sözlü halk tiyatrosu geleneğiyle halk kültüründen ve halk motiflerinden büyük ölçüde faydalanmış, halkın konuştuğu tabii ve sade bir dille kaleme aldığı tiyatro eserlerinde Türk toplumunun geleneksel değerlerini geçmişten geleceğe uzanan bir süreç içinde işlemiştir. Yine bu doğrultuda orta oyunu ve özellikle köylü temsilleri üzerinde ilk ciddi araştırmaları gerçekleştirmiştir,” der.