100 Yılın 100 Eseri

Puslu Kıtalar Atlası

1995

Bir okur olarak mutluydum. Önümde yeni kişilerin yaşadığı yeni ülkeler açılıyordu.
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı.

Dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya’nın şahidi olmaktı.
“Ben varım.” diyordu, “Peki ama ben kimim?”
Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam Dünya’nın kendisini hiç görebilir mi?
Güvenilir biri değilsen bile üzülme. Bunu başarmak için elinden geleni yapacaksın.
Gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.
İşte bu yüzden, hata yaptığı anda servetini, hatta canını kaybedebilecek olmayan insanların fikrine güvenilmez.

İhsan Oktay Anar

1960

İhsan Oktay Anar, 1960’ta Kazan’dan (Tataristan) gelen İstanbullu bir ailenin en küçük çocuğu olarak Yozgat’ta dünyaya gelir. Büyükbabası Abdullah Almaçov, İlahiyat tahsili yapmak için Fatih Medresesi’ne girer ve burada müderrislik yapar. İstanbul’a yerleşen Anar’ın büyükbabası, Soyadı Kanunu ile “Anar” soyadını alır. Babası Mehmet Sait Bey, Tekel’de müskirat eksperi, annesi Bedia Hanım ise memurdur. Anar, babasının mesleği gereği ilk ve ortaokulu İstanbul’da okur, lise çağlarında İzmir’e taşınırlar. Burada Karşıyaka Erkek Lisesi’ne başlar, ancak tamamlayamadan okuldan atılır ve lise eğitimini Akşam Lisesi’nde tamamlar. Akşam Lisesi’nde eğitim almaya başlayan Anar, gündüzleri tabela boyamaya başlar. Bu işi üniversiteye kadar devam ettirir ve üniversiteyi kazandıktan sonra da bırakır. Anar’ın ilk hikâyesi, “Mor Köpük” dergisinde yayımlanan “Kâfirler İçin Apologia”dır. Aynı dergide, 1985 yılında “Rabnuma” başlığıyla bir diğer hikâyesi daha neşredilir. “Yavuz Sultan Selim Han Efendimizin Çaldıran Meydan Muharebesi” başlıklı hikâyesi, “Kitap-lık” dergisinde yayımlanır. Yiğit Değer Bengi tarafından hazırlanan “1002. Gece Masalları” adlı kitapta Anar’ın, “İnşaat İşçisi Rıfkı’nın Dehşet Verici Akıbeti” isimli bir öyküsü de yer alır. Lise eğitiminden sonra Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne devam eden Anar, 1995 yılında askerliğini teğmen olarak yaparken Kuzey Irak Harekâtı’nda görev alır. “Sokrates Öncesi Felsefede Varlık Sorunu” başlıklı teziyle edindiği yüksek lisans derecesinden sonra Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne araştırma görevlisi olarak atanır. Doktorasını “Antik Yunan Felsefesinde Zaman Kavramı” adlı teziyle 1994’te tamamlayan Anar, 2009 yılında Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü kazanır ve 2011 yılında emekli olur. Yayımlanan ilk romanı “Puslu Kıtalar Atlası” (1995) yirmiden fazla dile çevrilir. Anar, romanın sinemaya uyarlanmasına izin vermez. Roman, 2015’te İlban Ertem’in çizimleriyle çizgi romana uyarlanır. “Kitab-ül Hiyel”in çizimlerini 2001’de sergileyen Anar, “Yedinci Gün”ün kapağını da kendi çizer. “Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri” (1998) İngiltere’de “476 Oyuncuları” tarafından ve 2001’de Işıl Kasapoğlu yönetiminde İstanbul Devlet Tiyatroları’nda sahnelenir. Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası”ndan önce yazdığı ancak henüz yayınlamadığı “Tamu” adlı bir romanı daha vardır. “Suskunlar” ile 1. Oğuz Atay Roman Ödülü’nü kazanır. “Amat”, “Suskunlar”, “Yedinci Gün”, “Galiz Kahraman” ve “Tiamat” adlı kitaplara imza atar. İhsan Oktay Anar, bir süre Yeni Binyıl Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapar. “Öküz”, “Hayvan” vb. dergilerde de yazıları çıkan Anar, 2013’ten beri “Ot” dergisine de katkıda bulunmaktadır. Füsun Akatlı, “Puslu Kıtalar Atlası” hakkında şunları söyler: “Çok dengeli, ustaca kullanılmış, tadı çıkarılmış özel bir dili var romanın. Hem bugünün okuru rahatça anlayabiliyor hem de 17. yüzyıl İstanbul’u için sırıtmıyor. Fanteziden korkmayan bir yazarla karşı karşıyayız. Eğleniyor, eğlendiğinden utanmıyor. Biz de eğlenelim istemiş, buna da cömertçe yardım ediyor. Tarihi yeniden düşünmek, aysbergin görünmeyen kısmı üzerine düş yormak… İşte romancı denen adamın işi. Kendini iyice vermiş bu işe İhsan Oktay Anar. Sonraki iki kitabında da hayal işi görüyor, mizahla öğütüyor, birbiri ardı sıra menkıbeler diziyor, çılgın bir dünya yaratıyor ama bütünlüklü bir yapı olarak görülebilme açısından en elverişlisi, en ‘roman’ olanı, Puslu Kıtalar Atlası.” Semih Gümüş ise, “İhsan Oktay Anar’ın yarattığı dil, doğal dilin yazınsal dile dönüşmüş biçimi değildir. Özel bir dildir bu. Bu nedenle kullandığı sözcük dağarcığının eski yeni sözcüklerden oluştuğu gibi bir değerlendirme anlamsızdır. Dolayısıyla kullanımda olmayan, sözlüklerin yetmediği, tarih ve felsefe metinlerinden ve eski kaynaklardan çıkarılmış sözcüklerle kurulmuş bu özel dil, hayali dünyaların yaratıcısı bir hayali dil olarak değerlendirilirse, İhsan Oktay Anar’ın yazdıkları açıklık kazanmaya başlar,” der.