100 Yılın 100 Eseri

Ruh Adam

1972

İnsanı huzura kavuşturması bakımından tasavvuf gibi ilâç bulunmaz.

Tiyatro bitti. Beklemeye lüzum görmüyorum.

Bazen sözle ifade edilemeyen şeyler gözlerle ifade edilir.

İnsanlar güvenilmeye lâyık değildir.

Sevginin niçini olmaz ki efendim… Düşünsem belki mâkul bir sebep bulabilirim. Fakat bu hakikî sebep olmaz. Çünkü biz önce severiz. Sonra sevdiğimiz şeyin güzel taraflarını
bulmaya çalışırız.

“Bana insanlardan mı bahsediyorsun” demişti. “İnsanlar mazide ve tarihin yaprakları
arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir.”

Dünyada herkes kötü ve vefasız değilmiş. Bize dost olanlar da varmış…

Size hiçbir ilaç verecek, rejim tavsiye edecek değilim. Kendi kendinizi tedavi edeceksiniz. İradenizle…

“İnsanlar okunmamış birer kitaptır. En basitleri hakkındaki hükmü bile tamamının
okunmasına bırakmalı. Biraz derince olanların ise, iyice okunduktan sonra üzerinde az veya çok düşünmek lâzım.”

– Baba! bu bebek hasta mı? + Hasta değil, acıkmış. – Ama ağlıyor. + Aç olduğu için
ağlıyor. – Açlar ağlamaz, hastalar ağlar. + Nerden biliyorsun? – Annem söyledi. + Annen ne söyledi? – Annem hasta olduğu için ağladı. + Ne zaman? – Her zaman.

“Bir erkek, «Izdırap çekiyorum; sen de beni seviyor musun?» diye ağlıyor, bir kadın da buna «Sus, sus, ben de ızdırap çekiyorum!» diye cevap veriyordu.”

Hüseyin Nihal Atsız

1905-1975

12 Ocak 1905’te İstanbul’un Kadıköy ilçesinde dünyaya gelen, tam adı Hüseyin Nihal Çitçioğlu olan Atsız’ın babası, Gümüşhane’nin Midi köyünün Çiftçioğulları ailesinden Deniz Güverte Binbaşısı Mehmet Nail Bey, annesi Trabzon’un Kadıoğulları ailesinden Deniz Yarbayı Osman Fevzi Bey’in kızı Fatma Zehra Hanım’dır. Atsız soyadını sonradan alan yazar, ilköğrenimini Kadıköy’deki çeşitli okullarda, ortaöğrenimini Kadıköy ve İstanbul Sultânîlerinde (İstanbul Lisesi) yapar. Buradan mezun olunca Askerî Tıbbiye’ye yazılır. 1925 tarihinde Askerî Tıbbiye’den atılan Atsız, 1926 yılında İstanbul Dârülfünûnu’nun Edebiyat Fakültesi’nin Edebiyat Bölümüne ve aynı okulun yatılı kısmı olan Yüksek Muallim Mektebi’ne kaydolur. Ahmet Naci adlı arkadaşı ile birlikte hazırladığı “Anadolu’da Türklere Ait Yer İsimleri” adlı makalenin “Türkiyat Mecmuası”nın ikinci cildinde yayımlanması üzerine hocası Mehmed Fuad Köprülü’nün dikkatini çeken Atsız, 1930 yılında Edirneli Nazmî’nin divanı üzerinde mezuniyet çalışması yapar ve Edebiyat Fakültesi’nden mezun olur. Atsız, 15 Mayıs 1931’den 25 Eylül 1932 tarihine kadar “Atsız Mecmua”yı çıkarır. Mehmed Fuad Köprülü, Zeki Velidi Togan, Abdülkadir İnan gibi edebiyat ve tarih bilginlerinin de içinde bulunduğu bir kadro ile yayın hayatına atılan bu Türkçü ve Köycü dergi, devrinde ilim, fikir ve sanat alanında çok tesire sebep olur. 1933 tarihinde Atsız’ın üniversite asistanlığına son verilince Atsız, Malatya ve Edirne’de kısa süreli öğretmenlikler yapar. Kendisine yöneltilen “Irkçılık-Turancılık” suçlamasıyla 9 Mayıs 1944 tarihinde tutuklanan Atsız, yaklaşık bir yıl sonra bu suçlamadan beraat eder. 1949’da öğretmen kadrosu ile Süleymaniye Kütüphanesi’ne gönderilen Atsız, 1950-1952 tarihleri arasında ise Haydarpaşa Lisesi’nde çalışır. Yaptığı bir konuşmadan duyulan rahatsızlık üzerine tekrar öğretmen kadrosuyla Süleymaniye Kütüphanesi’ne gönderilen yazar, 1969’da en uzun süre kaldığı bu görevdeyken emekli olur. “Ruh Adam”, kendisinin de ifade ettiği gibi yaşanmış bir hayat hikâyesinin romanlaştırılmış hâlidir. “Ruh Adam”daki bazı karakterlerin gerçek hayatta kim olduklarına dair çeşitli görüşler ileri sürülür. Selim Pusat’ın Hüseyin Nihal Atsız, Ayşe Pusat’ın ikinci eşi ve iki oğlunun annesi Bedriye Atsız, Tosun’un yazarın iki oğlundan biri olduğu sürekli dillendirilir. Ardında, “Yolların Sonu-Şiirler” (1946) isimli şiir kitabı ile “Dalkavuklar Gecesi” (1941), “Bozkurtların Ölümü” (1946), “Bozkurtlar Diriliyor” (1949) -bu iki eser, 1973’de “Bozkurtlar” adıyla tekrar yayımlanır-, “Deli Kurt” (1958), “Z Vitamini” (1959) ve “Ruh Adam” (1972) isimli altı roman bırakmıştır. Bu edebî eserlerinin yanında “Divan-ı Türkî-i Basit” (1930), “Çanakkale’ye Yürüyüş” (1933), “XVI. Asır Şairlerinden Edirneli Nazmî’nin Eseri ve Bu Eserin Türk Dili ve Kültürü Bakımından Ehemmiyeti” (1934), “Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar” (1935), “XV. Asır Tarihçisi Şükrullah – Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi” (1939), “Evliya Çelebi Seyahatnamesinden Seçmeler I-II” (1972) ve “Oruç Beğ Tarihi” (1973) isimleriyle edebî, siyasi ve tarihi araştırmalar yapar. Bunlardan başka, çeşitli dergiler için kaleme aldığı birçok yazısı vardır. Hüseyin Nihal Atsız, 11 Aralık 1975’te vefat eder. 13 Aralık tarihinde Kadıköy Osman Ağa Camii’nde kılınan ikindi namazını müteakip Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilir. Osman Ağa Camii’nde cenaze namazı kılındıktan sonra imamın, “Merhumu nasıl bilirdiniz?” sorusuna Fethi Gemuhluoğlu yüksek sesle, “Bu musalla taşı, Atsız kadar gerçek bir er kişiyi az görmüştür, hoca efendi!” der. Ahmet Kabaklı, “‘Ruh Adam’ romanı Atsız’ın, kendini anlatmaya ve ruh tahlilleri denemeye önem verdiği ‘tarihi’ olmayan romanıdır. Bir anlamda, son yıllarındaki yalnızlığının, kendi kendisini aramanın, derinleşme ve olgunlaşma günlerinin eseridir,” der. Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun ise şu tahlilde bulunur: “‘Ruh Adam’, gerçek bir şaheserdir. Psikolojik tahlilleriyle, postmodern denilen ve ancak son yıllarda örnekleri verilen romanlardan onlarca yıl önce postmodern unsurları yoğun bir şekilde içermesiyle bu romanın, edebiyat tarihimizin öncülerinden de sayılması gerekir.”