100 Yılın 100 Eseri

Şair Ve Gecekuşu

2021

Aşk dediğimiz, mutlu olalım diye yapıştığımız ama tamamına ermeyen bir hayal…
Hayat hep harmanlar insanları. Birbirimizden öğrendikçe fark ederiz aslında birer kiracıdan ibaret olduğumuzu…
Elveda demek gelmiyor içimden, orası ayrı.
Veda, elveda ile aynı şey değil…
Geçmiş bizden dalga dalga uzaklaşırken sislerin arasında kaybolan davaların adaleti de âhirete kalıyor…
İnsanların yanlış anlama hevesleri ürkütüyordu benliğini…
Kişinin vatanı, insan yerine konulup muhatap alındığı yermiş…
Unut gitsin deyince unutulmuyor ki… Yani sevda bu ablacığım, yüreğinden söküp atamıyorsun…
Hayat, sen ne kadar dayanıklı olursan o kadar pay verir sana…

Cihan Aktaş

1960

Cihan Aktaş, “Şair ve Gecekuşu” romanıyla Çankırı Atkaracalar’da 1914’te yanlış anlaşılma korkusuyla divanını yakan Şair Cevriye Banu ile babasının çekinceleriyle taşraya yerleşmek zorunda kalan Nimet Gecekuşu üzerinden uzunca bir dönemin panoramasını konu ediniyor. Cumhuriyet’in ilanından önceki ve sonraki Anadolu hayatını ince ince romanlaştıran Cihan Aktaş, 1960 yılında Erzincan’ın Refahiye ilçesine bağlı Kalkancı köyünde doğar. Beşikdüzü Öğretmen Lisesi’ni 1978’de ve İstanbul DGSA Mimarlık Yüksek Okulu’nu 1982’de bitiren Aktaş, Mimar, gazeteci ve okutman olarak çalışır. 1980’lerin ilk yarısında Yeni Devir’de, 1990’larda Yeni Şafak’ta, 2008-2017 yılları arasında Dünya Bülteni ve Haberiyat sitelerinde, 2019’un Mart ayına kadar Gerçek Hayat dergisinde köşe yazıları yazan Aktaş, hâlihazırda düzenli olarak Nihayet dergisinde yazıyor. Tahran, Tabatabai Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde 2008’den 2012’ye kadar Yaratıcı Yazarlık, Hikâye Yazarlığı ve Gazetecilik Dili dersleri veren Aktaş, romanlarının ve öykü kitapları yanı sıra kadın meseleleri, mimarlık ve şehircilik, sinema ve siyaset etrafında araştırma ve denemelerden oluşan kitaplar yayımlatır. Aktaş, 1995’te Türkiye Yazarlar Birliği, 1997’de Gençlik Dergisi tarafından verilen Yılın Hikâyecisi, 2002’de de TYB tarafından verilen Yılın Romancısı ödüllerini alır. 2009’da “Kusursuz Piknik” isimli hikâye kitabı ESKADER tarafından verilen Yılın Hikâye Kitabı ödülünü kazanır. 2015’te Bursa 15. Edebiyat Günleri Ahmet Hamdi Tanpınar Ödülü’ne, 2016’da “Kızım Olsan Bilirdin” isimli kitabıyla Ömer Seyfettin Hikâye Ödülü’ne ve aynı yıl Necip Fazıl Roman-Hikâye Ödülü’ne lâyık bulunur. 2017’de ise Bayburt Üniversitesi tarafından verilen Dede Korkut Edebiyat Ödülünü kazanır. Birçok deneme ve inceleme kitabına da imza atan Cihan Aktaş’ın öyküleri Üç İhtilal Çocuğu (1991), Son Büyülü Günler (1995), Acı Çekmiş Yüzünde (1996), Azize’nin Son Günü – Azerbaycan Hikâyeleri (1997), Suya Düşen Dantel (1999), Ağzı Var Dili Yok Şehrazat (2001), Halama Benzediğim İçin (2003), Duvarsız Odalar (2005), Kusursuz Piknik (2009), Ayak İzlerinde Uğultu (2013), Kızım Olsan Bilirdin (2015), Fotoğrafta Aynı Duran (2017), Unutulmayan (2018) adlarıyla kitaplaştı. Aktaş’ın romanları ise Bana Uzun Mektuplar Yaz (2002), Seni Dinleyen Biri (2007), Sınıra Yakın (2013), Şirin’in Düğünü (2016) ile Şair ve Gecekuşu (2021) oldu. D. Mehmed Doğan, “Şair ve Gecekuşu” hakkında şöyle der: “Şair ve Gecekuşu’nda, Anadolu’nun merkez topraklarında, kır kesiminde yaşananlar bir roman çerçevesinde anlatılır. Böylesine köy ve kır kesimini esas alan ve halkın ideolojik baskılardan ötürü başına gelenleri anlatan, hele de bunu kadınlar üzerinden anlatan bir roman -bildiğimiz kadarıyla- bugüne kadar yazılmamıştır. Daha önce belirttiğimiz gibi, Osmanlı döneminde taşrada bir hanım şairin varlığından öte, ailesi ve toplumu adına oynadığı birinci derecede rolü anlatan bir eser de yoktur. Cihan Aktaş, Anadolu’nun yazılmayan romanını yazmıştır Şair ve Gecekuşu ile. Dikkatle seçilen konusu, konunun işlenişi, başarılı kurgusu, dili ve üslubu Şair ve Gecekuşu’nu ‘Anadolu’nun büyük romanı’ yapıyor.” Necip Tosun, Cihan Aktaş hakkında, “Öykü sanatının tüm gereklerini yerine getiren, sıkı örgülü, durum ve atmosfer öykülerinin yanında tümüyle düşünceye odaklı aktüel öykülere de imza atar. Ancak özellikle hayatın içinden insanlık manzaralarını naif bir üslupla anlattığı öykülerde kendini bulur,” der.