100 Yılın 100 Eseri

Şişhaneye Yağmur Yağıyordu

1953

Zira dünyada hiçbir şey, karşısındakini kandırdığını sanan bir budalanın sevinci kadar komik değildir.

İnsan değil miyiz, kudretliyi çekemez, düşmüş olanı bize benzediği için severiz.

Felek demişler buna… Kimisini azdırır, kimisini üzdürür, kimisini ezdirir, kimisinin de şair Nesimî gibi derisini yüzdürür.

Her şeyin zamanı var ve semanın altında olan her işin vakti var. Doğmanın vakti ve ölmenin vakti, dikmenin vakti ve dikilmiş olanı sökmenin vakti var. Öldürmenin vakti ve şifa vermenin vakti, yıkmanın vakti ve bina etmenin vakti var. Ağlamanın vakti… ve gülmenin vakti, raks etmenin vakti ve…

İnsan değil miyiz, kudretliyi çekemez, düşmüş olanı bize benzediği için severiz.

Birine her acıyışımızda -itiraf edelim veya etmeyelim- az buçuk budalaca bir üstünlük böbürlenişi saklı değil midir?

Evet bu bencil, bu kendi çıkarlarından başkasını düşünmeyen insanları sevemiyorum.Zorla mı, sevemiyorum işte.

Güzellik de uçar gider, zenginlik de erir biter.Baki kalan şu kubbede, bir hoş sada imiş

Haldun Taner

1915-1986

Tam adı İbrahim Haldun Taner olan yazar, 16 Mart 1915’te İstanbul’da doğar. Babası Ahmed Selahaddin Bey, son Osmanlı Meclis-i Mebûsan üyesi ve İstanbul’un işgali sonrası mütareke yıllarında yazıları, dersleri ve nutuklarıyla ülkenin bağımsızlığını savunmuş bir aydındır. Beş yaşında iken babasını kaybeden Haldun Taner’in annesi Seza Hanım, Matbaa-i Âmire Müdürü İsmail Hâmid Bey’in kızıdır. Ahmed Selahaddin Bey’in erken yaştaki ölümü üzerine Seza Hanım, tek çocuğu Haldun Taner’le birlikte babası Hâmid Bey’in Saraçhanebaşı’ndaki evine yerleşir. Haldun Taner ve annesi burada büyükbabası, büyükannesi, dört dayısı ve teyzesinden oluşan büyük bir aileye katılır. Babasının ölümünün ardından büyükbabası Hâmid Bey, Haldun Taner’in yetişmesiyle yakından ilgilenir. Haldun Taner, yaz tatillerini Matbaa-i Âmire’den ayrıldıktan sonra kendi matbaasını kuran büyükbabası Hâmid Bey’in yanında geçirir. Burada dönemin önemli yazar ve edebiyatçılarıyla tanışma ve bir kitabın basılma aşamalarına tanık olma imkânı bulur. Parasız yatılı olarak girdiği Galatasaray Sultânîsi’ndeki ortaöğrenimini 1935 yılında tamamlar ve devlet tarafından Heidelberg Üniversitesi’nde öğrenim görmek üzere Almanya’ya gönderilir. Siyasal Bilgiler alanındaki öğrenimini, geçirdiği ağır tüberküloz nedeniyle 1938’de yarıda bırakan Taner, yurda dönerek 1938-1942 yılları arasında Erenköy Sanatoryumu’nda tedavi görür. Yükseköğrenimini 1950’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Filolojisi bölümünde tamamlayan Taner, 1950-54 yıllarında üniversitenin Sanat Tarihi Kürsüsü’nde asistanlık yapar. Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başlamıştır. “Töhmet” adlı ilk öyküsü “Yedigün” dergisinde “Haldun Yağcıoğlu” takma ismiyle 1946’da yayımlanır. “Yeni İstanbul” gazetesi, 1953 yılında “New York Herald Tribune” adına uluslararası bir hikâye yarışması düzenler. Bu yarışmaya yirmi ülkeden katılan yazarların arasından Haldun Taner’in “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” adlı hikâyesi birinci olur. Aynı adlı hikâye kitabı da aynı yıl içinde yayımlanır. Asistanlığı bırakıp Viyana’ya tiyatro bilimi eğitimi için giden Taner, 1955-1957’de Max Reinhardt Tiyatro Akademisi’nde öğrenim görür ve Viyana’daki bazı tiyatrolarda reji asistanı olarak çalışır. 1957’de tekrar Türkiye’ye dönen Taner, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nde edebiyat ve sanat tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde tiyatro tarihi okutur. 13 Temmuz 1980 tarihinde emekliye ayrılan Haldun Taner, 7 Mayıs 1986’da İstanbul’da yaşamını yitirir. Prof. Dr. Ramazan Korkmaz, “İlk hikâye denemelerine 1944’te başlayan yazar, toplumcu gerçekçi tutumla bireyin iç dünyasına kapanışını anlatan bir hikâyecidir. Tanzimat’tan bu yana hikâye ve romanlarımızın sürekli konusu olan Batılı hayata özenmenin getirdiği uyumsuzlukları, bozulmaları, ahlaki ve sosyal çöküntüleri mizahlı bir anlatımla ele alır. Hikâye anlatışı bakımından II. Meşrutiyet kuşağı yazarlarına benzetilse de incitici olmayan, kabalıktan uzak bir mizah anlayışı, çok rahat kullandığı pürüzsüz bir Türkçesi ve kendine mahsus bir gerçekçilik anlayışı vardır,” der. Necip Tosun ise, “Haldun Taner, öykülerini; hayat ve doğa yüceltimi, içtenlik ve dürüstlük övgüsü ama hepsinden daha çok insan sevgisi üstüne kurar. Yaşama coşkusu, mutluluk arayışı ve derin bir hümanizm, öykülerin arka planını oluşturur. O, hayat projesi olarak yalın ve sade yaşamı savunur. Mutluluğun gösterişsiz, yalın bir hayat sürmekle mümkün olabileceği görüşündedir,” der.