100 Yılın 100 Eseri

Suyu Arayan Adam

1959

Huzurun bir pahası var. Son hükmüm şudur; Eğer yeniden dünyaya gelseydim, gene kendi hayatımı yaşardım.

Hayallerimizin çalışması uykuyla bitmezdi

Yıllar, eski püskü bir avuç not üstünde eriyip gidiyordu.

İnançlarımız, içimizde yaşayan masum varlıklardı.

Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan,

Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!..

Uyumak ve unutmak… Bazen uyku ve unutuş, ne kadar kurtarıcıdır.

Senin huzursuzluğun başkalarıyla değil, kendi kendinle bağdaşamadığın içindir.

Avuçlarındaki toprak var ya? Senindir!

Şevket Süreyya Aydemir

1897-1976

1897 yılında Edirne’de dünyaya gelen Şevket Süreyya Aydemir, Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından Deliorman’dan Edirne’ye göçen Mehmet Ağa ile Şaziye Hanım’ın üçüncü erkek çocuğudur. Babası bir konağın bahçesiyle uğraşır, annesi ise dikiş işlerinin yanı sıra okuma yazma bilmesinden ötürü mahallelilere dinî nitelikli kitaplar okumakla meşgul olurdu. Şevket Süreyya, okuma-yazma eğitimini annesinden alır. İlk eğitimine Sofu İlyas mahallesindeki Taş Mektep’te başlamış, ardından Askerî Rüşdiye’ye kaydolan Şevket Süreyya, Rüşdiye’yi bitirdikten sonra Kuleli Askerî İdâdîsi’ne gönderilmiş ancak babasının gözlerini kaybetmesi, annesi ve ağabeyinin ölümü üzerine babasının isteği üzerine Edirne’ye dönmüş ve Edirne Dârülmuallimîni’ne kaydolmuştur. Birinci Dünya Savaşı yıllarında köylere giderek harman makinelerinde çalışan Aydemir, yaşının askerliğe uygun olmamasına rağmen gönüllü olarak askerliğe yazılır. 1915’te subay namzedi olarak askere kabul edilir ve 1916’da Kafkas Cephesi’ne gönderilir. 1917’de Kafkas cephesinde bir bölüğün kumandanıdır Şevket Süreyya. Rusya, savaştan çekildikten sonra Azerbaycan’a kadar giren Türk ordusu içinde kendini bir I. Dünya Savaşı yıllarında Müfide Ferit Hanım’ın, Yusuf Akçura’nın teşvikiyle 1917’de yazdığı bir roman karakteri olan “Aydemir” gibi hissetmiştir. Aydemir, Turan illerinde Türklerin birliği için çalışan bir kahramandı. Bundan böyle Şevket Süreyya, bu romanın verdiği ilhamla ve kendi aldığı isimle “Aydemir” olacaktı. Cephede sol ayağı kırılan Şevket Süreyya, 1918’de geri çekilme emrinin ardından Edirne’ye döner. 1919’da İstanbul üzerinden Bakü’ye giderek Nuha’da öğretmenliğe başlayan Şevket Süreyya, 30 Nisan 1920’de Kızıl Ordu’nun girmesiyle Nuha’nın düşmesinin ardından şehirdeki Bolşeviklerin mitinglerine giderek nutuklarını dinlemiş, Bakü Doğu Halkları Kurultayı’na (1920) Nuha temsilcisi olarak katılmıştır. Ahmet Cevat’ın Moskova’daki Şarkiyat Enstitüsü’ne profesör olarak atanmasının ardından Aydemir de Nâzım Hikmet, Vâlâ Nureddin ve Leman Hanım’la Moskova’ya gider, burada Rusça öğrenir ve kamplarda aşçı çıraklığı, garsonluk vb. gibi işlerde çalışır. Kampların ardından Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde iki yıl boyunca eğitim görür. 1928’de Ankara’ya giderek Yüksek ve Teknik Öğretim Umum Müdürlüğü’nde muavin olarak çalışmaya başlayan Aydemir, ekonomiyle ilgili birçok farklı bürokratik pozisyonda görev alır. 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinin ardından görevden alınan Aydemir, Ankara Kayaş’taki kendi çiftliğine yerleşir, bir süt fabrikasının kurulmasına öncülük eder. Yaşam öyküsünü kaleme aldığı “Suyu Arayan Adam”ı da burada kaleme alır. 1960’dan sonra Ankara Bahçelievler’deki evinde yaşamına devam eden Aydemir, zaman zaman Cumhuriyet’te köşe yazıları yayımlar. Bu dönemde kitaplarını arka arkaya bastıran Aydemir’in imzasının görüldüğü bir diğer yayın organı, dönemin etkin yayınlarından “Yön”dür. Aydemir, “Yön” ve devamı niteliğindeki “Devrim”de de kendi imzasıyla yer alır. Aydemir ölümüne değin yazmayı sürdürür. Yakalandığı ağır gribi atlatamayarak 25 Mart 1972’de 79 yaşında vefat eder ve Ankara’da defnedilir. Şevket Süreyya Aydemir, “Suyu Arayan Adam”la ilgili olarak, “Hikâyem bir yangınla başlamıştı. Ama şimdi serin bir su başındayım. Ağaçların gölgelediği, çiçeklerin açtığı, kuşların ötüştüğü bir su başında. Hatta şimdi bana öyle geliyor ki bütün ömrüm boyunca aradığım su, belki de buydu. Bu su, bazen masum bir hayal bazen bir gençlik rüyası bazen ideal bazen aşk şeklinde beni arkasından koşturdu. Bazen onu kaybettim. Bazen buldum, sandım. Ama onu her zaman aradım. Bu arayışta aldanışlarım da inanışlarım kadar güzeldi,” der.