100 Yılın 100 Eseri

Üç İstanbul

1938

93 Harbi’nde üç şeyin sınırı yoktu: Hastalığın, açlığın, vatan toprağının!..

Bu kaidedir; insan kendi yaptığı şeye başkasında hücum eder.

Her çocuk bir parça şair, biraz romancıdır.

İnsan yığını karnıyla düşünür, gözüyle öğrenir, kalbiyle kızar.

Dalkavukluğun en muvaffakıyetlisi insanın gıyabında yapılandır.

Dünyanın her yerinde aczin muhterem olan dört şekli vardır. Bunlar; çocuk, kadın, hasta ve ihtiyardır.

İnsan, kendi zayıf tarafını herkesin bildiğini zanneder ve onu örtmek için zıddını söyler.

Güzel düşünülmüş yalana, üstü-başı temiz rezalete insanlar muhtaçtır; içtimai silah olan iftirayı, teselli olan dedikoduyu, kazanılmamış parayı kaldır, bütün müesseseler yıkılır.

Hüznün sebebine alışa alışa insan o sebebi aşındırır, sebep yıpranır, hüzün ufalırdı.

Sevilmeyenler meğer romanlarda ağlarmış.

Zenginlerde vicdan azabı tembeldir.

Bazan biriyle yarım saat konuşmak yarım asırlık refahtır.

Budalanın sahtesi olur mu? İnsan istediği vakit akıllı, istediği zaman budala olmak için çok zeki olmalı. Macide kocasını aldatırken şeytanlaşmaz; günahını çocuk yüzüyle işlerdi; çok güzel çehrelerin hiçbir şeyden kirlenmeyen temizliği

Macide’nin yüzünde, günahını işlerken pembe bir baharla dolardı.

Mithat Cemal Kuntay

1885-1956

1885’te İstanbul’da doğan Mithat Cemal Kuntay’ın babası Selim Sırrı Bey İşkodralı, annesi Sâmiye Hanım Tırhalalı bir aileden gelmektedir. İlk ve ortaöğrenimini Aksaray’da Mekteb-i Osmânî’de, liseyi Galata’da Saint Joseph ve Vefa İdâdîsi’nde tamamlayan Kuntay, bu yıllarda babasını kaybeder. Mekteb-i Hukuk’tan mezun olduktan sonra 1908’de Türkiye’de ilk defa hukuk doktoru unvanını alan Kuntay, bir süre idare hukuku hocası Hakkı Paşa’nın yanında onun yardımcısı sıfatıyla hitabet dersleri okutur. Adliye Nezâreti Hususi Kalemi’ne önce umumi kâtip, ardından müdür yardımcısı olan Kuntay, Birinci Hukuk Mahkemesi üyeliği yapar. I. Dünya Savaşı sırasında hükûmetin Çanakkale Cephesi’ne gönderdiği 40 kadar şair arasında yer alan Kuntay, savaş yıllarında çıkartılan “Harp Mecmuası”nda hamasi şiirlerini yayımlar. Millî Mücadele yıllarında da hamaset şiirleri yazmaya devam eder ve 30 Ağustos Zaferi’nden sonra yazdığı “Vatan Hisleri” adlı şiirinin son iki mısraı olan “Ölmez bu vatan farz-ı muhal ölse de hatta/Çekmez kürenin sırtı bu tâbût-ı cesîmi” (Ölmez bu vatan varsayalım ölse bile/Çekmez dünyanın bedeni bu kocaman tabutu) dizeler, TBMM’de Mustafa Kemal tarafından okunur. Mithat Cemal, zaman zaman gazetelerde fıkra ve makaleler de yazar. Edebiyat dünyasında asıl II. Meşrutiyet’in ardından “Sırât-ı Müstakîm” ve “Tercümân-ı Hakîkat” gibi dergi ve gazetelerde yazıları yayımlanır. Kendi ifadesiyle edebiyat sevgisini annesinin çocukken kendisine okuduğu Nâmık Kemal’in “Cezmi” romanından alan Mithat Cemal; şiir, tiyatro, antoloji, roman, biyografi ve araştırma alanlarında eserler verir. Kuntay, “Üç İstanbul” adlı tek romanı dışında monografileriyle de dikkat çeker. Mehmet Akif, Nâmık Kemal ve Ali Suâvi hakkında yazılan bu eserlerin dışında, Tevfik Fikret hakkında bir çalışma yapmak isteyen Mithat Cemal, belgelerini topladığı hâlde bu kitabı yazmaya ömrü yetmemiştir. Kuntay, 1923’te kendi isteğiyle Beyoğlu 4. Noterliği’ne geçer ve vefatına kadar bu görevi sürdürür. 30 Mart 1956’da vefat eden Kuntay, Karacaahmet Mezarlığı’na eşi Nâile Hanım’ın yanına defnedilir. İlk kez 1938’de yayımlanan “Üç İstanbul”, l976’da ikinci kez yayımlandıktan sonra yavaş yavaş gündeme gelmeye başlar. Kuntay’ın bir “muaşeret romanı” yazdığını vurguladığı “Üç İstanbul” hakkında Selim İleri, “Bildiği, tanıdığı kişileri kaleme getirdiğini, pek çok belgeden, tanıklıktan, kişisel anılarından yararlandığını vurguluyor. Gerçek hayattan esinli bazı roman kişileri söz konusudur ‘Üç İstanbul’da, kimi eleştirmenler bu kişileri sadece saptamakla yetinmiş, Kuntay’ın romanda, onları nasıl işlediğine, nasıl roman kişisine dönüştürdüğüne pek önem vermemiştir,” der. “Üç İstanbul” imparatorluk başkentinin üç dönemini; II. Abdülhamid, İkinci Meşrutiyet ve Mütareke dönemlerini yansıtır. Romanda 93 Harbi’nde babasının şehit düşmesi üzerine, küçük yaştayken annesiyle birlikte İstanbul’a gelen Adnan, şimdi “Yıkılan Vatan” adını verdiği bir roman yazmaktadır. Adnan’ın kâh yükselip kâh düştüğü yıllar ve çevresinde tanıdığı insanlar, şahit olduğu olaylar “Üç İstanbul”un üç dönemini yansıtır. Rauf Mutluay roman hakkında, “Mithat Cemal Kuntay’ın ‘Üç İstanbul’u, toplumsal çevrenin ve tarih olaylarının gelişimi içinde insan talihlerinin değişimlerini verir,” değerlendirmesinde bulunur.