100 Yılın 100 Eseri

Yanık Buğdaylar

1990

Ben sana yaratılış esasıyla Allah emanetiyim.
Dinimiz bunu söylemez mi? Saçımın tellerini, esen rüzgarlardan bile kıskanacaksın.
-Şahidin var mı?
+ Allah…
Kul yara açar, Allah kapatır.
Fertler, haklı oldukları meselelere nemelâzımcılıkla arka dönerlerse toplumlar bozulur. İşte o zaman namussuzlar çoğalır ve hürriyet kelepçeli gezer.
“Beyin, hayaller ülkesine gömülünce gözler dünyaya kör bakardı.”
Gökler çökmedikçe, toprak yarılmadıkça bu millet yaşayacaktır. Yeter ki içten bir kaynaşma olmasın.
“Vicdanları körleşen insanların, namus ve şeref sözleri itibara alınmaz; onlar namussuz ve şerefsiz insanlardır.”
Uyku, insana sunulan en güzel huzur ilacıdır.
“Boş kalan vakitler dedikodunun aynasıdır. Gayesiz geçen ömür, çekiştirme ile gün doldurmaya mahkumdur.”

Ahmet Günbay Yıldız

1941

1941 yılında Tokat’ın Reşadiye ilçesine bağlı Kızılcaören köyünde doğan Ahmet Günbay Yıldız’ın annesi Saniye Hanım, babası Haydar Bey’dir. İlköğrenimine köyünde başlar ve on yaşına kadar orada devam eder. Daha sonra babasının işi dolayısıyla ailesiyle Ankara’ya yerleşen Yıldız, Hüseyin Güllüoğlu Ortaokulu ve Yeni Mahalle Lisesi’nde öğrenimine devam eder. Bu arada edebiyata ilgi duyan ve şiirler yazan Yıldız için ilk zamanlarda şiir bir tutku hâline gelmişken, zamanla edebiyatın diğer dallarına da ilgi duymaya başlar. Hikâyeleri ve makaleleri muhtelif dergi ve gazetelerde yayımlanır. Memuriyet hayatına 1959 yılında Bayındırlık Bakanlığı’nda başlayan ve daire müdürlüğüne kadar yükselen Yıldız, 1963 yılında askerlik görevine çağrılır. 1968 yılında Hekimoğlu İsmail (Ömer Okçu) ile tanışması, hayatının dönüm noktası olur. Ahmet Günbay Yıldız, ayrıca Türkiye Kalkınma ve Dayanışma Vakfı, TÜRDAV Yayınları ve Türkiye Yazarlar Birliği’nin kuruculuğu ve yönetim kurulu üyeliğini yapar. Ahmed Günbay Yıldız, asıl yükselişini romanla yapar ve romanda karar kılar. Yıldız, romana yönelişini şu cümlelerle dile getirmiştir: “Talebeliğimden beri okuduğum romanlarda Türk romanını bulamamıştım. Batı klasiklerinde olsun yerli romanlarda olsun, örf, âdet ve inançlarımıza yer verilmediği gibi bütün bunlara saldırıyı ve müstehcenlikleri görüyordum. Bizim romancılarımız Batı’nın taklitçileri olarak romana başlamışlardır. İnançlara saygının gereği vardı benim düşüncemde. Bu yapıdan yola çıkıp kendi romanımızı yazmaya kalkıştım…” “Çiçekler Susayınca” ve “Figan” romanları önce muhtelif gazetelerde tefrika edilir ve daha sonra kitap hâline getirilir. “Yanık Buğdaylar” adlı romanı ise 1972’de Millî Gazete’de tefrika edilir. Yazar, bu romanların tefrika sürecinde okurun tepkisini şu cümlelerle dile getirmiştir: “Ben, ‘Çiçekler Susayınca’yı bir gazetede tefrika etmeye başladığımda bir sürü tepkiyle karşılaştım. Kars’tan, Ardahan’dan, Van’dan gazeteye ‘bunu kaldırın’ diye kalkıp gelenler oldu. ‘Sonu nasıl bağlanacak? Fıkhî meseleler nasıl çözülecek?’ diye soruyorlardı. 6 ay sürdü tefrika. Bu sefer gazeteye tersi bir akım başladı. ‘Bitmiyor değil mi? Yenisi var mı?’ diye istekler gelmeye başladı.” Bu ilk romanları, sayıları kırkı aşan romanlar, şiir kitapları ve denemeler takip eder. D. Mehmed Doğan, Ahmet Günbay Yıldız romanları hakkında, “Gerçekten eser tetkik edildiğinde yeni bir Türk halk romancısı ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor,” der.