100 Yılın 100 Eseri

Yaprak Dökümü

1930

Zaten bu felâketlerin asıl sebebi o uğursuz aşk değil miydi?

Fazla ümitsiz insanlar ağır hastalara benzerler.

Bir babanın çocuklarına bırakacağı en kıymetli miras temiz bir isimdir.

İnsanın saadetini çocuklarından beklemesi ne boş hayallermiş yarabbi!

İnsanların paradan başka şeylerle de mesut olacaklarına inanarak yaşadım. O kanaatle öleceğim.

Her şey gibi sevmek de parası, vakti, az çok rahatı olan insanlara mahsus bir imtiyazmış.

Biz hayatta iki silah arkadaşı gibi idik. Elimden silahımı aldıkları bir zamanda beni arkamdan vurmak doğru mu?

Çirkin bir kalbin içine uyanık bir ruh koymak niçin? Beğenilmediğini, her yerde, her şeyde ihmâl edildiğini daha çabuk fark etsin diye mi?

Ali Rıza Bey feylosof adamdı. İnsan olanın başına her şeyin gelebileceğine ihtimal verirdi. Fakat doğruluk ve namusun bir gün çocukları tarafından bir büyük ayıp, affedilmez bir kabahat gibi başına kakılacağını hiç aklına getirmemişti.

Reşat Nuri Güntekin

1889-1956

1889’da İstanbul Üsküdar’da doğan Güntekin’in babası askerî Doktor Nuri Bey, annesi Lütfiye Hanım’dır. Üsküdar Selimiye’de başladığı ilköğrenimini Çanakkale Mahalle Mektebi’nde tamamlar. Bir buçuk yıl kadar Çanakkale İdâdîsi’ne devam ettikten sonra İzmir’de Frerler Mektebi’ne kaydolur. Bu okulu bitirmeden tasdikname alıp o sırada açılan bir müsabaka imtihanını kazanarak İstanbul Dârülfünunu Edebiyat Şubesi’ne girer. 1912’de buradan mezun olur. Bursa İdâdîsi’nde Fransızca öğretmenliğiyle ilk resmî görevine başlar (1913-1915). Daha sonra İstanbul’a gelerek sırasıyla Beşiktaş İttihat ve Terakkî (1915-1917), Fatih Vakfıkebir (1917- 1919), Feneryolu Murâd-ı Hâmis (1919), Osman Gazi Paşa mekteplerinde, Vefa Sultânîsi (1919- 1924), İstanbul Erkek, Çamlıca Kız, Kabataş, Galatasaray, Erenköy Kız liselerinde Fransızca, Türkçe, felsefe, pedagoji öğretmenliği ve idarecilik yapar. 1927 yılında Millî Eğitim Bakanlığı müfettişliğine tayin edilen Reşat Nuri, bu görevini Çanakkale’den milletvekili seçilinceye kadar aralıksız sürdürür. 1939-1946 yılları arasında iki dönem süren milletvekilliğinden sonra tekrar müfettişliğe döner ve 1947’de başmüfettiş olur. 1947’de Kemal Turan ve Ragıp Şevki Yeşim’le birlikte Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Ankara’da yayımlanan “Ulus” gazetesinin İstanbul kolu olan “Memleket”i çıkarır (1947). 1950 yılında UNESCO’nun Türkiye temsilcisi ve talebe müfettişi olarak Paris’e gider. 1954’te emekliye ayrıldıktan sonra İstanbul Şehir Tiyatroları Edebî Heyet üyeliğine seçilir. Yakalandığı akciğer kanserinden tedavi olmak üzere gönderildiği Londra’da 7 Aralık 1956’da hayatını kaybeder. Kabri Karacaahmet Mezarlığı’ndadır. İlk gençlik yıllarında yazdığı ve imzasız yayımladığı birkaç şiir denemesinden sonra Reşat Nuri, “Genç Kalemler”deki ilk makalesiyle edebiyat dünyasına girer. İlk romanı “Harabelerin Çiçeği”, 1919’da tefrika edilir. Reşat Nuri’ye asıl şöhretini kazandıran “Çalıkuşu”, “Vakit” gazetesinde tefrika edildikten sonra aynı yıl (1922) kitap hâlinde yayımlanır. “Yaprak Dökümü” adlı kitabında dönemin aile yaşantısına değinen yazar, eserde Ali Rıza adındaki bir aile reisinin çocuklarının hataları nedeniyle çektiği sıkıntıları anlatır ve dönemin gençlerinin eğlence hayatına düşkünlüğünden ve başka birtakım toplumsal sebepler nedeniyle parçalanan ailelerden bahseder. Reşat Nuri Güntekin, Hikmet Feridun Es’in eserlerini nasıl yazdığına ilişkin sorusunu şöyle cevaplar: “Roman ve hikâye yazarken konunun evvela asıl canlı noktası, amudufıkarisi (belkemiği) gelir. Bu amudufıkaridir ki bana yazmak arzusunu verir. Bu bazen bir vaka olur, beni alakadar eden bir vaka… Fakat çok kere pek alakadar olduğum insan tipi. ‘Şu vakayı veya şu insanı, şu tipi yazayım’ derim. Bu suretle eserin iki adımı atılmış olur. Mevzu pek iptidai bir şekilde fikrime gelir. Hiçbir zaman hemen derhâl bu mevzunun planını yapıp da yazmaya başladığım vaki değildir. Bulduğum mevzuyu zihnimde bir köşeye atarım. Onun francala hamuru gibi kendi kendine kabarması için uzun müddet bırakırım.” Yapıtlarından; “Taş Parçası” (1939), “Hülleci” (“Duvaksız Gelin” adıyla, 1942), “Dudaktan Kalbe” (1951 ve 1965), “Akşam Güneşi” (1966), “Çalıkuşu” (1966), “Yaprak Dökümü” (1967), “Değirmen” (1986) ve “Bir Dağ Masalı” (1947 ve 1967) filme aktarılmıştır. Fethi Naci, “Reşat Nuri’yi yalnızca bir ‘halk yazarı’ sanan aydınlarımızın sayısı az değil. Reşat Nuri’yi okudukça onda pek farkına varılmamış güzellikler buldum, romanımızın klasiklerinden biri olduğunu gördüm,” der. Selim İleri ise, “Yaprak Dökümü; Doğulu yaşama biçimi, Batılı yaşama biçimi, muhafazakârlık, yenilikçilik derken tek değeri para olacak düzene geçişin erken ve ürpertici romanıdır. Ağdalı gibi görünen konusu, eser sona yaklaştıkça, o tek değer ‘para’ya odaklanır; paranın irkiltici mucizelerini söyler,” der.