100 Yılın 100 Eseri

Zeytin Dağı

1932

Sokak inlemektedir. Büsbütün aç, bir parça ağaç kışrı ve bir kuru portakal kabuğu bile bulamayan, karınları bağırsaklarının içine karışmış, sürüne sürüne kaldırım üstüne çıkan insan iskeletlerinin son iniltisini dinliyorduk. – Cuâni… Cuâni… Yanımızdan bir çöp arabası geçti, kenarından bir kol sarktığını gördüm. Belediye, ölüleri ve can çekişenleri topluyordu. Gün doğmadan sokağı susturmak lazımdı. Yatağıma girdiğim zaman, içimin üzüntüsünü, elimi karnıma basarak dindirmek istiyordum.

Her adımı, içimden bir ıstırap çıkarır gibi atıyorum ve onu bir daha tekrar etmeyi hatırıma getirmiyorum.

“En iyi çelikten yapılan, demiri et gibi kesen bu kılıç, sulh kılıfının içinde paslandırılmış, tekrar fırsat çıktığı zaman kanda yıkanmış ve ateşle parlatılmıştır.”

Kaybolmuş yolcular için sapsarı mesafeler üstünde ayak çizgileri bulmaktan daha büyük talih olabilir mi? Çöl ölü bir şeydir. İnsan, izlerde bu cesedin çarpan kalbini ve uyanan canını görür.

İnsan kum üstünde şehit bırakmaya dayanamıyor, çünkü ne mezarı ne izi kalıyor. Bir denizde bile insan bu kadar kaybolabilir.”

Falih Rıfkı Atay

1893-1971

1894’te İstanbul’da doğan Falih Rıfkı Atay’ın babası Hoca Halil Hilmi Efendi, annesi Huriye Cemile Hanım’dır. Hayatı boyunca yazı faaliyetlerine kesintisiz olarak devam eden Falih Rıfkı Atay’ın edebiyata olan ilgisi idadi yıllarında başlar. Edebiyat öğretmeni Celal Sâhir’in yönlendirmeleriyle kaleme aldığı küçük manzumeleri, nesir parçaları takip eder; daha çok gazete makaleleri, fıkra, anı, gezi notları ve sohbet yazılarıyla bilinir. Yükseköğrenimini Dârülfünun’da yapan Atay, “Tanin” gazetesinde gazeteciliğe başlar. Bir yandan gazetelere, dergilere yazılar yazar, bir yandan da Bâb-ı Âli Mektûbî Kalemi’ne devam eder. Oradan Dâhiliye Hususi Kalemi’ne kâtip olarak geçen Falih Rıfkı Atay, I. Dünya Savaşı’na yedek subay olarak katılır. Bir süre sonra 4. Ordu komutanı Cemal Paşa’nın emir subayı olarak tayin edilir ve Kudüs’te ve Suriye’de bulunur. 1932’de yayımlanan “Zeytindağı” kitabı bu dönemde yaşadığı tecrübelerin ve yaptığı gözlemlerin bir ürünüdür. (Falih Rıfkı Atay, yine aynı dönem ve bölgeye ilişkin bir de “Ateş ve Güneş” isimli kitabını kaleme almıştır.) Kudüs yakınlarında ve Kitâb-ı Mukaddes’te adı anılan bir tepenin adıdır Zeytindağı. Atay’ın, “Zeytindağı’nın tepesindeyim. Lut Denizi’ne ve Gerek Dağları’na bakıyordum. Daha ötede, Kızıl Deniz’in bütün sol kıyısı, Hicaz ve Yemen var. Başımı çevirdiğim zaman Kamame Kilisesi’nin kubbesi gözüme çarpıyor. Burası Filistin’dir. Daha aşağıda Lübnan var; bir yandan Süveyş Kanalı’na, öbür yandan Basra Körfezi’ne kadar çöller, şehirler ve hepsinin üstünde bizim bayrağımız! Ben bu büyük imparatorluğun çocuğuyum,” şeklinde anlattığı “Zeytindağı”, yayımlandığında büyük bir ilgi ile karşılanmıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Zeytindağı için, “Falih Rıfkı’nın son eseri Zeytindağı. Cumhuriyet devri edebiyatının en büyük hadiselerinden birini teşkil etti,” der. Hüseyin Cahit Yalçın ise, “Edebiyatımızda böyle bir esere tesadüf ettiğim için bir Türk sıfatıyla, ben iftihar ederim. Bir muharrir, bütün ömründe böyle bir kitap yazabilmişse, dünyaya beyhude gelmemiş demektir,” diyerek alkışlar Atay’ı. Bu arada, resmî görevle birtakım Avrupa yolculukluna da katılır. Savaş sona erince, Bahriye Hususi Kalem Müdür muavinliğine atanan Atay, 1918’de iki arkadaşıyla “Akşam” gazetesini kurar. Atay, 1922 yılında Bolu’dan milletvekili seçilir ve 1950’ye kadar milletvekilliği yapar. Bu arada, “Hâkimiyet-i Milliye”, “Milliyet”, “Ulus” gazetelerinin de başyazarlığını yapan Atay, 1950’de siyasi hayattan çekilir ve kısa bir süre “Cumhuriyet” gazetesine haftalık sohbetler yazdıktan sonra, bir arkadaşıyla birlikte “Dünya” gazetesini kurar. 20 Mart 1971 Cumartesi günü saat 20.40’ta kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden Atay, 23 Mart 1971 Salı günü yapılan törenle Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilir. Atay, gezi notlarını, “Faşist Roma, Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya” (1930), “Deniz Aşırı” (1931), “Yeni Rusya” (1931), “Moskova-Roma” (1932), “Bizim Akdeniz” (1934), “Taymis Kıyıları” (1934), “Tuna Kıyıları” (1938), “Hind” (1944) ve “Yolcu Defteri” (1944) isimli kitaplarında bir araya getirir. Atay’ın, büyük bir bölümü anılardan oluşan diğer kitapları arasında ise, “19 Mayıs” (1944), “Atatürk’ün Bana Anlattıkları” (1955), “Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri” (1955), “Çankaya” (1961), “Batış Yılları” (1963), “Atatürk’ün Hatıraları 1914-1919” (1965), “Atatürk Ne İdi?” (1968), “Eski Saat” (1933), “Niçin Kurtulamadık” (1953), “Çile” (1955), “Kurtuluş” (1966), “Roman” (1932), “Başveren İnkılâpçı” (1954), “Babanız Atatürk” (1955) ve “Atatürkçülük Nedir?” (1966) vardır.